27 Şubat 2024

Sonsuzluk

 


    Sonsuzluk ve ötesine...

    Sayılı günlerimizi, tüketiyoruz ne kadar kaldığını bilmeden, hoyratça harcıyoruz yine her zaman ki gibi hiç acımadan. Öyle çok boşa vakit harcıyoruz ki; kaybettiğimiz gerçeğini uzun bir müddet sonra algılayabiliyoruz. O da durup bakarsak tabii. 

    Şu bir gerçek ki içimizde biriken özlemler ve hasretlerin haykırışları gökyüzüne yükselirken en ufak bir yüz hareketi bile yapmamayı öğrenmiş haldeyiz. Ne çok kabiliyetlerimiz oldu be kısa ömrümüzde bize özel bize has... İşin sonunda alıp mezara gömeceğiz tüm biriktirdiklerimizi kendi ellerimizle...

    Oysa içimde yeni kabuğundan çıkmış kanatlarına gerekli havayı pompalamış, uçmaya hazırlanan kelebeğin heyecanını hissediyorum. Tempolu bir müziğin anlamlı sözlerini mırıldanıyor her kalp atışında hissiyatım. Gün doğumunda serin havanın yüzüme çarparken nemli kumlarda koşturmanın coşkusunu kim istemez ki? Sarıdan siyaha tüm renk tayflarını gökyüzünde seyrederken yılları içime dirhem dirhem çekiyorum. Gözlerim doluyor içime dolan ağlama hissini tarif edemem. Kaybediş mi bu, eksilmek mi. eksik kalmak mı? Yetememek mi ? Ufuklarda ansızın belirecek, beni hayrete düşürecek o beklenene bakar gibi bakıyorum. Beklediğimden de değil, bir şeyin gelecek olmasını istediğimden de. Hoş ne beklenen gelmiştir ne bekleyen beklemekten pes etmiştir. Benimkisi bir amaca, bir ümide bel bağlamak belki. Ya da aklın almayacağı filmlerden bir sahne görmek ister gibi. Bir anda alabora olacak beklentisi... Maksadım; sonuna bakmadan sadece beklemenin ehemmiyetini yaşamak, sonuna ulaşmaktan çok, o sona gitmenin mükemmel hissiyatını çekmek içime... Kelimelerin yetersizliği içinde boğuluyorum. Yine anlatamadığım yüzlerce yazılarımın arasında kaldığımı biliyorum. Vaktim olursa yine yazılarımda bu şekilde kalacağımı da biliyorum.

    İşte bir göz kırpması sonucu gerçeklerin gün yüzüne çıkası hasıl oldu. İçimizin ne olduğuna bakan yok artık bu dünya da... Dışından eskimiş, viraneye dönmüş yüz hatlarımızın içini kim görsün ki... Kim ne yapsın gözlerinin yanları kırışıklıkla dolmuş, ömrünün neredeyse son çeyreğine merdiven dayamış birinin iç dünyasını... Belki de kimse görmemeli kimse bilmemeli bana ait olan, bana özel, bana değerli olanları. Her gün belli zamanlarda kendi gizli bahçemde koşturduğumu kim neden bilsin ki ? Her mavi tonu mavi gibi görenlerin her tonla farklı bir dünyaya kapı açtığını, her kapının ardında mutluluğa huzura koşturan hayallerimi kim nerden bilsin ki ? Kime ne içe akan yaşlar?... Kime ne kendimi tutup yutkunmalarım?...

    Yine bir gün, yine yeniden, kim bilir belki bir ufka yürürken yada o yolda yürümenin hayalini kurarken tekrar karşılaşırız. 

    Ya da hep içimize bu hayalle sona uzanan bedenimize el sallarız.

Sevgilerimle...


Uyanık.

05 Şubat 2024

Rutin

 



Günaydınlar...

Rutine dönmüş hayatın günden güne içine çeken, kendini önemseten düşünceler kurcalıyor aklımı. Yaşadığın mekan, bulunduğun zaman, çevrende ki kişiler... Olmaz dediklerimin bir sonra ki levelinde oluruyla karşılaşıyorum. Oysa daima büyük ve kesin konuşma derler bu tecrübenin cenderesinden geçenler... Birisi de ben olmama rağmen yine de akıllanmıyorum. Akıllanacağım da gözükmüyor ufukta.  Kesin olmaz dediklerimle yüzleşirken tamam bu iş olur dediklerimi de anılara teslim ediyorum. Zaman zaman akışına bıraktığım olsa da önemsiyor her detayı benliğim... Böyle geldi böyle gidecek bu huy, bu alışkanlık, bu kişilik artık adı her neyse...

Gününüzün haftanızın sevgiyle geçmesi temennisiyle.

Uyanık.