19 Aralık 2018

Kış mevsimi


Soğuk...
Hele ki insanın içi üşümüşse hissedilen çok daha soğuk oluyor bu zamanda…

Sert rüzgarın savurduğu kar taneleri açmakta zorlandığım hatta tamamen kıstığım gözlerime dokunuyor acımadan ve rahat bir seyir sunmuyor bana. Göz gözü görmüyor dedikleri bir tabir yaşanıyor kısaca...Yüzüme çarpan suğuğun bir müddet sonra hissedilmiyor olması şaşırtmıyor artık beni. Hislerimin körelmesinden de değil tabiki bu durum...
Alışıyor insan...
Bir şekilde kendisine dokunan ve hissedilen kötü birşey de olsa alışıyor kesinlikle. Belkide önemsemeyi bırakıyor derin hissedebilen hücreler. Soğuk aynı soğuk, sert esen rüzgar aynı rüzgar ve şiddeti değişmese de insanın aklında ki düşünceler dış etkenlere aldırış etmemeyi sağlıyor. Bu insanın ruhsuz olduğu anlamına gelmiyor elbet... Sadece insan aklında olan şeylerin önem sırasında geri planda kalıyor şiddetli yüze çarpan soğuk, o kadar...

Ama yine de ürperiyorum, fırtına var resmen, rüzgar şiddetini artırdıkça artırdı,,, kapıya dayanmasını bırak içeri girmeye başladı kış mevsimi tüm şiddetiyle…Bu yılın en soğuk günü ve ben soğukluğu bugün çok daha fazla hissediyorum. Soğukluğu dedim dikkatinizi çekerim çünkü üşümek başka birşey...

Sıcak yaz akşamlarının yıldızlı gecelerinde ki sakinliği özlemeye başladım şimdiden. Biraz huzur, biraz sakinlik arıyor insan yoğunluklar içerisinde. Gecenin bir vakti çimlere uzanıp sessizlik içinde yıldızlarla sarmaş dolaş olmayı, çevreden gelen egzotik çiçek kokularıyla mest olup temiz havanın cigerlerine hakim olmasını ve anılarla yoğrulmayı kim istemez ki... Cıvıl cıvıl renklerin oynaştığı yaz günleri...

Oysa şimdi; baktığım bu bahçede kalabalık bir renk cümbüşü yok, alabildiğine mat ve donuk reklerle kaplanmış her tonda ki yeşil ağaçları görüyorum... Görünen, görülebilen kısım bu renkler adına yada soluk bakışlarla görmek istediğimiz ancak bundan ibarettir kim bilir...

Aslında hissedebildiğin sürece en renkli mevsimdir kış bana göre... Görülebilenin aksine gizler herkesten güzellikleri, onları sadece görmek isteyenlere, hayal dünyasında güzellikleri yaşatabilene sunar ve içinde sürprizler barındırır, senle ilgili heyecanlar saklar, elbet bulabilene...

Kış farklıdır, kış insan içinin dışa yansıması, dışarda ki havanın insan içine yazılmasıdır. Saf duyguları coştukça coşturur kabartır insanın içini, saf diyorum çünkü ısınmak için bile insan hayal gücünü kullanır ve kış gerçekten seven kalplerde ısınır.


İlginç bir mevsimdir bu kış…

Kimi aldırış etmezken kimi sonuna kadar hisseder soğuğu, aslında üşüyen ellerdir, yüzdür ayaklardır nihayetinde bedendir ama ansızın ısınacak bir sebep bulabilir insan kendine, bunu da herkes başaramaz, içi ısınmalı, insanın içini ısıtmalı, içinin ısınmasına bir sebep olmalı...

Kış başkadır herkese göre soğuk görünür ama bir o kadar sıcaktır bu mevsim… Mecburiyetlerin, dışında istekle yola çıkışların mevsimidir ve bilinmezlerle doludur bu mevsim aynı sizin gibi…
Aynı benim gibi…

Soğuk bir mevsimdir bu kış…
Soğuğa başkaldırırcasına bir o kadar da sıcaktır samimi duygular…

Tüm şiddetiyle gelmeye baslayan ancak daha yeni kar gördüğümüz bu günleri daha fazla yaşayacağımıza inanıyorum bu yıl. Daha derin duygularla daha sıcak ve saf kelimelerin koşuştutacağı zamanlar gelecektir eminim.
İnsanların üşümesinin sebebini araştırırken belki de mevsimlerin suçu olmadığını gösterir, beyaz karlar altına saklanan çiçeklerin günahlarının yokluğuna ikna edebilirim belki sizi kim bilir…

Bambaşka bir mevsim bu kış…
Soğuk ama bir o kadar sıcak.


Uyanık.





13 Aralık 2018

Kader




Güneş kaybetmiş gücünü, soğuk hat safhada,
Yıldızlar kafi gelmiyor kaldırımları aydınlatmaya,
Gemi kalkıyor meçhullere, seyir deftetini artık kim yazar,
Ne rüzgar, nede fırtına bu yangını bozdukça bozar,
Kader yazılmış dünden yarınlara kim bilir kimler çıkar... 

Uyanık.

12 Aralık 2018

Yazmak



Yazmanın inanılmaz huzurunu kavramış biri olarak tekrar bloğumla buluşmanın ve klavyemin tuşlarına dokunmanın verdiği hazzı tarif edemem elbette. Hele ki yazmaya bu denli ara verince birikiyor insanın kelime dağarcığında birşeyler... Korkum şu ki; yazmaya uzun zaman ara verince tarihde ki en acımasız katil olan zamanın, bende ki kelimelerden bir çoğunu söküp almış, içimden birşeyleri farkettirmeden çalmış olabileceğidir... Nelerin gittiğini hemen tesbit edebilmek malesef çok güç bir durum, bunu ancak herşeyi yok eden yine zaman gösterecek diye umut ediyorum.
Sonuçta herşeyin olması gerektiği gibi olduğunu ve tesadüf diye birşeyin olmadığını idrak eden benliğimde birçok şeyi beklemekle göreceğimizi gayet iyi biliyorum. O yüzdendir bazı şeyleri zamana bırakmanın bazen çaresizlikten, bazen mecburiyetten bazen de bilerek olduğunu...

Huzurluyum bu aralar hemde çok... 
İnsan dimağının kesinlikle ruhla alakası bulunmakta ve ruhu hem iyi hem kötü yönde en çok etkileyen yine başka bir insan ruhu olduğunu tam kavramış bulunmaktayım. Yeni bir keşif yeni bir buluş değil bu elbet, ancak yoğunluğun kesinlikle hat safhada olduğu zamanlar bu aralar...
İçimde biriken yanık kokulu kelimelerin boğazımda ki kahveyle buluşmasının verdiği o tadın, okuyanda da aynı hissi bırakmasını umut ediyorum. Aynı hazzı aynı mutluluğu yaşayabilmeli, ruhun ruha, kalbin kalbe dokunduğunu hissedebilmeli... 

Az önce kar yağdı. Onca soğuk günü geride bıraktığımız günlerden sonra kar yağdığını söyleyen " kalbim " den sonra çıkıp seyreyledim beyaz tanecikleri. Ne kadar kayıtsız, ne kadar rahat bir zaman dilimi... Soğuğa aldırmaksızın her tanede kurulan hayallerin birer kitap olabileceği anlardı.
İçime tarifsiz dolan yaşama sevincinin nedeni kar yağması değildi elbet, aklımdan geçen iyiye, güzele, huzura ait ne varsa kurduğum düşüncelerin sonucunda ruhuma sabitlenen mutluluğun eseriydi bu kar yağışı...

Dışardan bakınca deli diye tabir ettiğimiz insanların aslında iç dünyalarında neler yaşadıklarını bilemeyiz. Onları yargılarken de kendi durumumuz ve düşüncelerimizin tersliğine göre hüküm veririz. Oysa kim bilir o an nesnel olarak orada bulunsalarda iç dünyalarında bulutlar üzerinde özgürce süzülmediklerini...
Onları anlamak için onlar gibi olmak lazım sanırım, bütünüyle öyle olmak değil tabiki öyle düşünebilmek gerek... Bende şimdi kar yağışını seyrederken kendime hakim olamadığım, dışardan görenler tarafından garipsenecek bir gülüşü kısa bir an da olsa istemeden yaydım dudağımın kenarına. Engel olunamayan hoş bir durum açıkcası :))

Mutluyum bu aralar...
Sıcakla soğukla alakasız olan iç dünyamın ılıklığını hissediyorum tüm bedenimde. Nesnel ve bedensel zaafiyetlerin ( soğuktan üşümek ) beni düşüncelerimden alıkoymasına müsade etmeyecek kadar mutluyum. Aynı zamanda bir o kadar huzursuz, bir o kadar da korku içerisindeyim. Her an bir depremin iç dünyamı yıkıp yokedecek düşüncesiyle geçiyor saatlerim. Mutlu halimin son bulacağı sayılı saatlerin diziliminde sırasını bekleyen hasta tedirginliğiyle bekliyorum. İyiye, güzele çok alışık bırakmıyor hayat çünkü. İlla bi yerde bi çıban çıkıyor, illa bi yerde bir çomak sokan oluyor senin mutlu giden hayatının tekerine...
Beklemek, çaresizlik ve zaman üçlüsünün kumpasında yine de umutla ve mutlulukla geçiyor saatler. Geçebildiği ve gidebildiği kadar...

İyiyim ama yinede... Belki şimdi belki başka bir mevsimde yine yazmak istiyorum saatlerce...

Maviyi, saydamlığı, melodileri, zambak kokularını, parlayan güneşi, kuruyan yaprakları, yağmur damlalarını, yankıları, rüyaları, koşmaları, hayalleri, umutları...

Uyanık...