Kalbimin derinliklerine temas etmiş, bütünlüğünün içerisinde kendine yer etmiş olduğunu bilmeni isterim...
Öncelikle sana üzgün olduğumu söylemek istiyorum... Bunu seni üzmek için yapmıyorum. Asla yapmayacağımı biliyorsun. Sadece ben, anlatmaya belki fırsat bulamadığım belki de anlatmayı hiç istemediğim onca şeye sahip olduğumu bilmeni istedim. Artık bekleyemeyeceğim. Bir rüyanın kaybolmasını istemediğim büyüsü gibi olmasa da sessiz sedasız binlerce kuralın yok olacağını, büyülerin bozulacağını zannetmekten de yorulduğumu anlatmak istiyorum. Belki tamamını olmasa da bir nebze kelimelere sığabilecek birkaç şeyi yazmaya, en azından yazmak için çaba göstermeye çalışacağım...
Ben yeterince bekledim, yani beklediğimi düşünüyorum.
Beklediğimi sanıyorum, belki de bu güne, bu ana, bu zamana bekletildiğimi düşünüyorum. Aslında ben halen yapabiliyorken kendi seçimimi yapabilmeyi istiyorum.
Hayatımda birçok kez kendi sözlerimin bana yetmediği durumlara şahit oldum ve anladım ki ben, benim için bile her anlamda, her konuda o kadar değerli değilim...
Hani insan nasıl ister ya yıldızlarda adım adım dolaşmayı, her birinin kendi gördüğü birer mucize haline geldiğini... Sarmaş dolaş düşüncelerimin kanatlandığı bulutsuz bir günün kahve kokusuna bulanmış şarkılarını dinliyorumdur bilinmeyen zamanların umurunda olunmadığı gecelerden birinde... Artık yeter hissiyatının daral gelen krizlerini yutuyorum sırayla belki de...
Oysa her şey bir yana ben; bütün yıldızlar yok olup sönse de boş gökyüzüne bakarak karanlığın yüceliğini hissetmeli ve bunun muhteşemliğini öğretmeliyim. Hayatım, amacım, gayem, nefesim buymuş gibi... Belli bir zamandan sonra hayat boyu biriktirdiğim her bir saniyenin tecrübesini bir avuç kum tanesine yerleştirmeye çalıştığım serin ve sakin sahil kenarında o naif hissiyata sahibim. İçimde ılgıt ılgıt bir sıcaklığı harmanlıyorum tebessümlerim eşliğinde...
Hani umarsızca coşku selinin doruklarına ulaşmışken kendi kabuğuna sığamadığında bunu paylaşmak istediğini ve paylaşırken bu coşkuyu yaşamaktan daha fazla keyif aldığını hissettiğini... Hani sarhoş olmaya başladığın o ilk saniyelerde içine dolan sıcaklığın, yaratılmışlığının kusurlarını sildiğin, tutkulu bir öpücüğün dünyanın sonuna eş değer görebileceğin akşam saatlerinden fazla olamayacağını... Hani için kabarıp gözlerin dolduğunda içine çöreklenen ağlama isteğiniden çok sonrasında rahatlayacağını bilmenin huzurunu... Hani sevdiğinden çok sevme hissinin artık senin için nefes aldığın her saniyede her şeyden daha önemli olduğunu...
Heyhattt bahar, heyhattt buram buram sabun kokusu,,,
Yine sancıları tutuyor aklımdakilerin gel gitleri. Her şeyin farklılığını sorguladığı içinden çıkılmaz paradoksun yan etkileri nüfus ediyor... Sanırsın ki gözlerini açtığında şimdikinden farklı hızda dönen bir dünyanın farklı bir çekim alanında olan güneşine doğru uyanacaksın. Etrafta uçan nesnelerin yerçekimsiz odada birbirlerine çarpmaları, farklı güneşlerin farklı ışıkları altında parlayan saçların yüzünde dolaşması...
Ne diyeyim ki,,, İnanılmaz özlüyorum...
Beynimin bir köşesinde asla durmayacak bir savaş hakim olsa da sakince gülüşümle baktığım aynada kendimi bile kandıracak kadar profesyonel bir oyuncu olabildiğime şaşıyorum bazen...
Sevgilerimle...
Uyanık.