Kızıla dönmüş bulutları seyrettim,
Sonra güneşe dokundum bu sabah,
Güzel bir yüreğe dokunur gibi...
Sessizliği dinledim açık pencereden,
Huzurun kulaklarıma dolmasını bekledim,
Kuşların kanatlarında süzüldüm bu sabah,
Bir çocuk neşesi doldu yaşlı gönlüme,
Rüzgara bıraktım umut dolu hayalleri...
Güneşe dokundum bu sabah,
Şevkat dolu her dokunuşumda
Farklı renklerde bir çiçek açtı yeryüzünde.
Rüzgarla birlikte eşsiz kokularını hissettim.
Yağmuru istedim serinliği, o toprak kokusunu
Güneşe dokundum bu sabah kızıl bulutlarla,
Geceyi sabaha kavuşturduk sessizce
Beyaza döndü gökyüzü siyahla barıştı,
Güneşe dokundum bu sabah
Uykudaydınız siz....
Uyanık.
Ortalık yangın yeri,
Durulmaz dağlar geçer.
Bu sefer zor söner
Ama elbet söner,
Harabeye çevirdikten sonra...
Uyanık.
Ona huzurlu bir akşam üzeri olmak istemiştim,
İlk ışıklarında yetişemediğim mutlu bir sabahında...
Yüzünde ki tatlı tebessüm olmak istemiştim,
Hüzünlü ve hafif sitemli bulutlu bir akşamda...
Yapraklarımın ılık örtüsünde yatsın istemiştim,
Yorgunluğunu yaslamış gövdemin yaşlı çınarında...
Yalnızlık aylarında minik kalbini istemiştim,
Mutluluktan özgürce uçtuğu pembe rüyalarında...
Gecikmiş isteklerim...
Sisler altında...
Uzak mesafeler..
Yılgınlık...
Bencilim kendime, bencilim sevgime...
Uyanık.
Olmaz...
Artık olmaz...
Eskisi gibi olmaz...
Ayırmadığın zamanın sana acıyacağını mı sanıyorsun ?
O senden ayırıyor dirhem dirhem sen fark etmeden...
Uyanık.
Koca bir günün sabahında güneşle birlikte gözlerimi açmış, yeni yeni hareketlenen sokağın parlak kaldırımlarını seyrediyorum. Site duvarının dibine yatmış bir köpeğin umarsızca geçen arabalara baktığı, hafif esen rüzgarın etrafları tahtadan iskele ile koruma altına alınmış henüz fidan halinde olan ağaçların yapraklarında dolaştığı, gökyüzünde düzensizce serpilmiş parçalı bulutların mutlu görüntüsünü seyrediyorum şekillenmemiş saf benliğimle...
Bu cam kenarından gökyüzünün maviliğiyle, gölün mavi yeşil karışımı rengine bakmadan önce beyaz porselen kupamın buharını kahveyle bütünleştirmeyi seviyorum genelde. Kahvemin sıcak tadıyla birlikte büyüleyici kokusu da bana büyük bir haz veriyor açıkcası.
O anda ki iç huzurum; yanda ki sitenin çatısından havalanan birkaç kuşun kanatlarında özgürce dolaştığını hissederim çoğunlukla...
Deşarj olmuş düşüncelerime; belki işine, belki okuluna, belki de gece çalışıp mesaiden evine dönen insanlar takılır yavaştan. Bir amaçları, bir gayeleri var sabahtan dışarda olan insanların ve bunlar haricinde göremediğim insanlar içinde acaba benim gibi yapan var mıdır diye de düşünürüm...
Her yudum da kendime gelen düşüncelerim, derinleşen konular içinde git geller yaşamaya başlar istemeden
Peki siz hiç düşündünüz mü şu an, şu dakika dünyada neler oluyor diye... neler yaşıyor uzak diyarlarda kendi hallerinde olan insanlar, hatta çok uzağa gitmeden göremediğimiz bir sokak ilerisinde ve hatta göremediğimiz bütün sokaklar boyunca neler oluyor diye...
Ben düşünüyorum...
Kaç kişi benim gibi sabah erken kalkıp cam kenarına geçip elinde kahve fincanının buharında gökyüzünü seyreder... Sabahın ışıklarıyla beraber nefes almaya başlayan bu şehrin sokaklarında kaç kişi göz gezdirir ki... Kaç kişi hayatı boyunca belkide hiç gitmediği ve belkide hiç de gidemeyeceği uzak diyarları, en çokda bildiği mekanları hasretle özler... Kaç kişi çevresinde onca kalabalıklar içerisinde olmasına rağmen istediği kişinin ilgisinden yoksun olduğunda kendini bu dünyanın en yalnız insanı hisseder...
Ben seyrediyorum, özlüyorum ve hissediyorum...
Kim bilir kaç kişi yalnızlığında duyduğu müziğin ritmine kendini kaptırıp, kulağına gelen tonlarla bedenini uyum içinde hareket ettirip dans ediyordur... Kaç kişi beklentiler içerisinde bırakmadan insanları mutlu edebiliyorken, kendisi beklentiler içerisinde apansız kayboluyordur...
Kaç kişi bekliyordur acaba bir yoğun bakım odasının önünde gözünde yaşlarla umut dolu haberler... Kaç kişide sevdiğini toprağa vermenin sessiz çığlıklarıyla boğuşuyordur... Kaç kişi yüreklerde sevgi dolu birikimlerinin sonucu yeni bir birlikteliğe adım atacak düğün hazırlıkları içerisindedir... Kaç kişi güzel kokularıyla baş döndüren, rengarenk yapraklarını toprak ve suyla bütünleştirip bir mucize eseri çiçekleri sulamakla meşguldür... Kaç delikanlı ellerinde her zaman metalin soğuk hissedildiği o can alan namluları tutuyordur uğruna can verebilecekleri toprakları koruyordur nöbet yerlerinde...
Kaç bebek ağlıyordur kokusu cennet kokan annelerinin yanına gelmeleri ve kendileriyle ilgilenmelerini isteyen... Kaç anne bebeğini kucağına alıp kalp atışlarını ilk defa hiisediyordur doğum hanenin soğuk duvarları arasında...
Kaç kişi telefon başında bekliyordur umutla, hasretle, özlemle kendisine verilecek güzel bir haber uğruna... Kaç kişi gözlerini tavana dikmiş hafiften tebessüm ediyordur anıları yad ederken hafızasında... Belki de kaç kişi çözüm bulamadığı hayatında kurtuluş adına engin dalgalarıyla bir bütün olmak için denize atlamaya hazırlanıyordur umudunun son kırıntılarıyla...
Kaç kişi şevkat yüklü bakışlarını birkaç kırıntı yiyecekle beslediği minik gözleriyle melül melül bakan yavru hayvanlara çevirmiştir... Dünyanın farklı yerlerindekim bilir kaç kişi ağlıyordur sinemalarda film izlerken...
Önemli bir günün arefesindedir belki kimileri, heyecanları had safhadadır... Gireceği imtihanın stresini çekiyordur öğrenciler, zamanın geçmesini, biran önce olup bitmesini bekliyordur birileri... belki yarın kötü birşey olacaktır korkuyla merak karışmıştır yada güzel birşey yaşamıştır belkide bazıları ve bunun için şükür ediyordur durmadan...
Seni düşünüyordur belki de şu anda bazıları, senden bahsediyordur kimileri, insanlara muyluluk veriyordur bu durum belki senin baktığın yerlere bakıyordur senin yürüdüğün yollardan yürüyorlardır, belki senin sevdiğin aynı şarkıyı sevmiştir birileri, belki bir şiirin mısralarında adın geçiyordur,,,
Kim bilir...
Hiç düşündünüz mü acaba şu anda şu dakikada neler yaşıyordur insanlar diye...
Ben düşündüm...
Sevilerimle...
Uyanık.
Hissedersin ya hani yalnız kaldığını,
Sesin yankılanır boş odalarda bilirsin,
Değişmiştir zaman, değişmiştir ortam
Kabullenmek gerek dönüş yoksa eğer...
Uyanık.
Yeni hayatlar tanırsın yeni insanlar,
Yeni sesler gelir kulağına inceden,
Yeni yüzler güler yeni bakışlar görürsün,
Eskileri silersin yeniler için yer olsun diye
Kalır bi yerde izleri silemezsin kalır hep gülüşleri...
Uyanık.
Bir bardak suyla bekler olduk,
Ne istediğim toprak su ister,
Nede istediğim çiçek,
Ya bardağı kırmalı, yada su için bir toprak bulmalı...
Uyanık.
Güneş şevkatle dokunuyor hassas bedenlere,
Umut yüklü bakışlar, meraklı bekleyiş,
Çaresizlik sabahtan kaplıyor ruhumuzu,
Son deminde hayatlar, tesbih tanesi görünümünde...
Uyanık.
Uzun ve yorucu bir yolculuğun sonu...
Neşeli, heyecanlı, bazen hüzünlü, bazen durgun, genelde mutlu ve huzurlu, sinirlerin defalarca gerildiği, sabrın hat safhalarda sınandığı, birçok badirenin atlatıldığı hayatın bir daha nadir yaşanabilecek tecrübesinin sineye ilmik ilmik işlendiği, güneşli ama karanlık, yer yer ıslak ve kaygan, sonuçta sağsalim nihayete erdiğimiz, ne zaman sona ereceğinin bilinmediği yolculuğun sonunu gördüğüm şu günlerde yalnızlığımı tartıyorum bir başıma.
Zamanın kollarında eriyecek anıların yoğunluğunu yavaş yavaş ılık sulara bırakacağımı düşünüyorum teoride...
İleriki günlerde iç dünyamın yansımalarıyla dolu yazılarım olacaktır eminim.
Hayırlısı...
Uyanık.
Olmakla olmamak arasında kalmışız rüzgarda yalpalayan yaprak misali duygular içindeyiz...
Çıkmak lazım bu hengameden çıkmak lazım bu çözümsüz halden,
Belki kaçmalı kaçıp uzaklara sığınmalı kurtulaşa kucak açmalı,
Yada kalmalı buna alışmalı hayata hep bu şekil bakmalı...
Uyanık.