16 Mart 2017

Karşı tepeler




Her gün olmasa da yılın büyük bir çoğunluğunda güneşin karanlık gökyüzünü siyahtan laciverte geçişini sonra tezat renklerin harmanlanıp kızıla ve sarıya dönderdiğini, ardından mavinin her çeşit tonunu karşımda sıraladığına şahit oluyorum. Güneşin karşı ki tepelerden merhaba demesi, günün bize neler getireceğinin bilinmezliğinde uykumu açar, elime aldığım kahve kupasını yudumlarım. Balkonun kanatlı penceresinden serin ve temiz havayı hissederim, mevsimin kış olmadığı zamanlarda. Bazen bir kumru eşlik eder bana 3. kata kadar gelen agacın dallarından. Bazende sokak köpeklerinin organize halinde koşuşturmalarını izlerim. Uzaklarda yanan sokak lambalarını seyrederim ve aydınlattığı yolları, kaldırımları ve aydınlatabildiği kadar menzilinde olan ağaçları. Uzaklarda derken aslında yürüme mesafelerinde hepsi. Bazen hava aydınlık iken yürüdüğümden biliyorum o yolları sakindir, az kullanılan yollardır.
Severim yalnızlığı, sessizliği. Zaman daha yavaş ilerler sanki bu saatlerde. Uyurken çok çabuk sabah olduğuna hepimiz aşinayız sonuçta. O yüzden geceler daha uzun gelir uyumadan bekleyenlere...



Derler ki güneşin doğuşuna şahit olmayanların batışındaki romantizmi görmesi beklenemezmiş. Öyle doğuşu derken soğuk beton yığınlarının, düzensiz tepeleme çöreklenmiş binaların üzerinden değil tabi ki. Doğada olanı diyorum ben. İnsan eli değmemiş, çimenlerin ayak izlerini taşımadığı en küçük bi esintide ağaçlardaki tüm yaprakların yanısıra yerlerdeki tüm otların bile özgürce dalgalandığı, temiz havanın bir annenin yavrusunu sevmesi gibi, şevkatle yüzünü okşadığı gibi tenimizde hissettiğimiz, toprak kokusunun rengarenk açmış çiçeklerin kokularıyla bütünleştiği ovalardan bahsediyorum mesela ve alabildiğince gökyüzünün en geniş haliyle görünebildiği yerlerden. Daha en koyu siyahın içerisinde parlayan yıldızları seyrederken dağların üzerinde renk değiştiren gökyüzünün o inanılmaz oluşumu etkiler beni.
Sonrası... Sonrası zaten her gün tekrar tekrar yaşanan bir mucize.



Güneş; karşıki tepelerden tam kendini gösterinceye kadar geçen sürede oluşan renk oyunlarıyla birlikte kahveyle açılmış bir zihnin; sessizlik, sakinlik ve huzuru yaşaması hiç de yadırganacak bir oluşum değildir bana göre. Gözlerin gördüğü manzaraya odaklanmışken aklının kaç bin kilometre dolaştığını fark edemez bile insan. Birde hep aynı güneşin aynı gökyüzünün altında farklı yerlerde olması da farklı bir etki uyandırmadığını inkar edemem. Yıllarca benim bu oluşumlara ilgim, alakam değişmedi ve hiç değişmeyecekte.

Uyanık.

Hiç yorum yok: