30 Eylül 2019

Ezberler



Akşam oldu, karanlık çöktü benimle birlikte yeryüzüne,
Dün gibi bugün de istemeden diken diken oldu tüylerim,
Kurtulamadığımdan bilirim ki, derinden hissettirir,
Unutmak isteyip de, her gün yinelenen ezberlerim...

Uyanık.

Ufuklar




Gün; geceye selam veriyor yine,
Kızıla bürünmüş bulutlar sessiz,
Sen olmasan da deniz seyredilebiliyor,
Güneş yine yalnız terkediyor gözlerimi,
Dalgalar sakin, çarşaf tabirini yansıtıyor,
Sahilde ninni gibi anlattıkları huzurlu,
Her bir yakamozda hatırlatıyorsun kendini,
 Puslu ufuklar bekleneni göstermiyor...
Anne şefkatinde rüzgar ılık, sakin,
Hüzün; göz yaşında terk ediyor bedeni,
Bir avuç huzur semaya uzanıyor,
Tebessüm ediyorum geçmişin gölgesinde,
  Tüm güzelliği bırakıp gidiyorum öylece...

Uyanık.

28 Eylül 2019

Hediye


Hediye kitap yoksa hiiiiç takma demek istemiş Cahit Zarifoğlu.
Makul bir durum takdire şayan dikkat edilir bu tavsiyeye.

27 Eylül 2019

Geldin ve gittin



Efkarlı yalnızlığım...
Geldin ve gittin....
Filizlendim toprağa,
Dallarımda uçurtmalar,
Yapraklandım peşisıra,
Karanlığa yürüdüm,
Yıldızlarım söndü,
Akşamı donandım,
Ellerin yüzümde,
Papatyalar solgun,
Tebessüm eden kader,
Durgun deniz,
Deniz soğuk,
Ürperen tenim,
Zamana dokundum,
Mumlar arşa değdi,
Geçtiğin sokaklar sessiz,
Yaralarım kan pıhtısı,
Geldin ve gittin...

Uyanık.

Boşver



"Boş ver diyorum" bu akşam da oldu nasılsa,
"Boş ver diyorum" aklıma geldikçe... 
Sürekli diyorum aslında.
"Boş ver"...
Lakin umursamıyor beni,
Bak o umursamıyor sende boşver diyorum.
Tepeden tırnağa bir titreme,
Aklım; aklımla çekişiyor, ben; ben değilim...
Durmuyor yine de, üstüme üstüme geliyor...
Olmadık zamanda buluyor bir kelime,
Çekip çıkarıyor en gizli bahçemden,
Kalıyorum yine diyorum "boş ver"...
Ele geçirmiş bahçemin meralarını,
Durmak ne bilmiyor,
Canımı yakacak ya illaha ki,
Biliyorum, aldırmıyorum...
Daha beter saldırıyor.
Sus geri git diyorum, uzak dur benden...
Önce duraksar gibi oluyor.
Tamam diyorum, kurtuldum...
En şirin haliyle geri dönüyor çok geçmeden...
Bak işte, gülüşünü takmış da gelmiş peşine...
Direnemem biliyor, zaafım var,
Ve savaş yeniden başlıyor !!!

Uyanık.


26 Eylül 2019

Merak



Canımdan can gitti resmen
Korkum kendimden değil
Stresim kendime hiç değil...



E hayat bu



Solgun bir yüz 
Umursamaz,
Kayıtsız,
Sinirli, asabi
Bir o kadar boşvermiş,
E hayat bu,
İçten gelmiyorsa
İstediği buysa,
Ne beklenir ki,,,

Uyanık.

25 Eylül 2019

Dilekler



Yarışırdık karanlık gecede bir yıldızın kaydığını görmek için;
Kurumuş bir ağacın çatallaşmış dallarından yaptığımız sapanlarımız vardı hepimizin. Kimi küçük, kimi uzun, kimi şekilsiz kurumuş tahta parçaları... Tanıdık abilerimizin çalıştığı eczaneden aldığımız serum lastiklerinden tamamlardık sapanlarımızı,,, Sonrası; önümüze ne gelirse ufak taşlarla hedef haline getirir, bir zamanların çocukluğunun en eğlenceli anlarını yaşardık... İşte o sapanlarla patlattığımız sokak lambasının altında kaldırıma yatmış bir avuç çocuktuk. Yaz aylarında güneşe de aldırış etmezdik hep dışardaydık hep güneş altında... Güneşin etkisiyle o kaldırımlarda ki betonların sıcaklığını hava karardıktan sonra bile hissederdik sırtlarımızda... Yattığımız yerden hem konuşur hemde gözlerimizi kırpmadan gökyüzünde olacak en ufak hareketi görmeyi beklerdik bir umutla... Bir kermit sürüsünün tehlikeleri görmek için tarlada ayağa dikilmişcesine beklerdik bir yıldız kaymasını...

Müstakildi evlerimiz, Yüksek binalar yoktu bizim muhitte, en fazla 2 kat nadiren 3. O yüzden çok fazla bir ışık hüzmesi yoktu o zamanlar,,, Gökyüzünün parlaklığını yıldızların çokluğunu daha net görebiliyorduk. Bakmayın şimdi eksik kaldığımız binlerce şeylerden birisi haline geldiğine... Bunu şimdilerde çok az insan farkediyor aslında. Muhteşem bir doğa güzelliğini dergilerde telefonlarda görüyorlar bir çok şeyi sadece oralarda gördükleri gibi... Sıcak bir yaz günü gece olunca şehrin ışıkları ve gürültüsünden uzaklaşıp gökyüzünü izlemek lazım. Zaman mefhumuna takılmadan sadece gözlerini gökyüzüne dikip binlerce küçük noktanın ne harika bir görsellik sunduğuna herkes şahit olmalı bence.

Neyse yine anlatmak istediğim mevzu başka yerlere akmadan tekrar konuya dönmek istiyorum...:))

"Ne dilersen gerçek olur"
Öyle demişti büyüklerimiz yada kendi kendimize uydurduğumuz bir inanıştı bu... Çocuk aklı işte. :) O zamanlar bunun doğruluğuna pek aldırış etmediğim ve kendimce inanacak değerler arasında olan bir düşünceydi bu.
Bir yıldız kaydığını gördüğümde gözlerimi sımsıkı yumar, başparmağımı avucumun içine alıp elimi yumruk yapardım, sonra dileğimi içimden tekrar edip gerçekleşmesini beklerdim. Sanki hemen gerçekleşecek ümidiyle...

Ne dilersen gerçek olur... Olsaydı o zamanlar yada belkide olmuştur bilemediğim ne dilekler tuttum kim bilir bir zamanlar anımsayamadığım... Belki zamanın en revaçta ele gelecek şeylerini isterdik bir avuç bilye, belkide bir kova gazoz kapağı kim bilir... 

Şimdi ise akıllandık maddesel dileklerimiz yerine daha kalıcı daha içsel şekillere yöneldik. Gönlümüzden geçtiği gibi bir avuç bilye yerine bir avuç huzur diliyoruz artık...

Çocukluk yılların günleri upuzun geçer. Herkesde öyle midir bilemiyorum ama çocukluk yıllarımdan en çok hatırladğım sabah erkenden uyanır kalkardım; bizim evin düzeni öyleydi diyemem ama erken kalktığım gün bitmek bilmezdi. Şimdi ki çocuklar bu kadar çok zamana sahip değiller. Erken kalkmak şöyle dursun erken yatma sebepleri bile olmuyor çoğunlukla... Bilgisayar, tablet oyalanmaları, ellerinden düşmeyen o akıllarını başından alan güya akıllı telefonlar yüzünden. 
Günümüzde koşa koşa yaşanır gibi çocukluk geçirirdik. Oysa dolu dolu yaşarken kaçırılanların farkına varmamışız yada herşeyin farkındaymışız da işimize gelmiyormuş gibi yaşamışız. Kendiyle baş başa kalabilseydi her çocuk belki, bir ihtimal, etrafında ki hayatın, bulunduğu yerin ve birçok şeyin gerçekten farkına varabilirdi. Çocukluk çağında bu daha da önemli ve bunu kavraya bilmek de... Kötü bi durum değil ama hayat hep çocukluğumuzda devam ettiği gibi gitmeyeceğini kavrayamamıştık. Büyüyünce isteklerin, beklentilerinde değişeceğini kestiremedik ve özellikle dileklerin...

Neyse yine dönelim o yıllara:)

Uyandığımda çoğu kez ilk yaptığım tavukların sesini dinlemek olurdu. Koşar adım bahçeye çıkar babannemin görmemesi için pencerenin altından sürünür hemen dalardım kümese. Çoğunlukla da bir sıcak yumurtayı alırdım üzerinde ki tavuğu kovalayarak. Sıcak, taze yumurta saf protein sabah sabah dimağa iyi gelen şeylerden birisiydi kesinlikle.
Sonrası okul yada eğlence ne fark eder ki zamanın yemeye başlardık sanki tükenmeyecek gibi...

Velhasıl, teknolojiye rağmen çocukluğunu koşaradım yapabilen çocuklar ne mutlu hayat yolu bitmeden, zaman geçmeden...
Hayat hep aynı yerinde saymıyor elbet, çocukluk, ardına okullarla geçen zaman ve gençlik diyerek şaşkın yılları atladık ardarda. Benim dileklerimin gerçekleşmesi için başparmağımı avucumun içine toplayıp, elimi yumruk yapmam yetmediğini iyi anladığım zamanları hızlı geçtim. Bu arada, o alışkanlık  hala değişmedi, karanlık gecelerde göğe diktiğim gözlerimle kayan bir yıldız gördüğümde küçücük dualarla birlikte depreşir dileklerim... Ancak neden sonra gökyüzünde peşi sıra iz bırakarak kayan yıldızlar olmadığını anlasam da yine de bu saf bir alışkanlıktan asla ödün vermedim. :)

Herneyse; sonbaharlarda sıcakları kovaladığı anlarda esen lodosun yaptığı gibi gençlik de; insan hayuatında uzun süreli bir sersemlik bırakır. İsyankar ruhun kendini duvardan duvara vurmasıdır aslında gençlik... Kendini tanıma ve sınırlarını keşfetmedir, başkaldırıştır hayat düzenine...
Arkadaşlarının iyi veya kötü olmasıyla da son derece alakalı bir durum bu seni hiç istemediğin yerlere sürükleyenelerde olabilir seni yaralanmalara itenler de... Yaralar zamanla iyileşir o dönemlerde. Sonra, dileklerin gerçekleşme zamanı gelir.  Ne kadar zor olduğunu itiraf edip vazgeçersin belki veya uğruna ne pahasına olursa olsun bedel öder, yada ödetirsin. Küçük, masum bahanelere sığınırsın belki, kaderine lanet edip küsersin veya karanlığın kestirmesinden geçip kalpleri kıra kıra "büyürsün"...

İşte böyle hayat elegeçirir tüm benliğini; küçük masum dileklerin yerini hayat mücadelesinde seni köleleştiren mal, mülk, prestijden ibaret oluverir sen daha ne olduğunu anlamadan. Hayat; kör eder gönlünü, kalbine kibrin zırhını giydirir, çok canın yanar ve sende bunun acısını alırsın çevrendekilerden, farkına bile varmazsın kendine ettiğin ihanetin... Hayat susturur minik bir kuş gibi kanat çırpan gönlünü, olamadıkların, alamadıklarında kaybolursun...

Çocukluğumda; hiç kimseye dileklerini ve gerçekleşip gerçekleşmediklerini sormayı akıl edememişim ki kendi dileklerimin olmasını bekliyorum. Belki her çocukta olan bir eksiklikti bu yada körü körüne inanış. Beklemesiydi belki de uzun suskunluğuydu onu özel kılan.
Hayat bu  değil mi; kimimiz gelir, kimimiz gider, gelen de giden de kendi kaderini yaşar, ne azı ne de fazlası. Hiç kimse bir diğerinden daha özel değil, hiç kimse bir diğerinden daha şanslı değil. İlahi terazinin kefeleri hep dengede, hayatın çığırtkanlığına, çirkefliğine, uçurumlarına rağmen.  
Ve, ne dilersen gerçek olur, bu saf düşüncenin bizi saran büyüsünü bozmayız yine de...

"Ne dilersen gerçek olur" eğer gerçekten istersen...

Sizin gibi bende bekliyorum gerçekleşmesini dileklerimin,,, heleki şu zamanda bir de aylardan Eylül olmuşsa...

Herşeye rağmen umudu kaybetmeden, gerçekleşmesi düşüncesine tutunabildiğim kadar tutunup gözlerimi kapayıp diliyorum dileğimi,,, yüreğimle, ruhumla...


Uyanık.

24 Eylül 2019

Belki de



Belkide bazen göremiyoruz,
Gördüğümüzü sandığımız onca şeyler yanında
Belki de bazen duyamıyoruz,
Duyduğumuzu sandığımız onca sesin yanında
Belki de bazen bilemiyoruz,
Bildiğimizi sandığımız onca bilmezin yanında
Belki de bazen öğrenemiyoruz,
Boşuna öğrendiğimiz onca bilinen yanında
Belki de bazen sevemiyoruz,
Sevgi sandığımız onca naif duygu yanında

Uyanık.

23 Eylül 2019

Yazık



Hiç vakit kaybetmiyor insanlar,
Koşar adım gidiyorlar uzaklara
Yazık ki ne yazık...
Bir zamanlar sana ayrılmayan zamanların 
Başkalarına feda edilişini izledikçe 
Verdiği bütün özveriyle lanet okuyor insan...

Uyanık.

Mevsimler



Tadı kalmadı artık mevsimlerin,
Ne baharın, ne yazın, ne ılık esintinin,
Gündoğumu senin, geriye herşey gecenin,
Tadı kalmadı artık mevsimlerin...

Uyanık.

21 Eylül 2019

Yangın



Sustum...
Sessizliği dinliyorum,
Bir uğultu var kulaklarımda,
Ses yok...
Bu gürültü ne türden bir ah ?
Hangi günahın çınlaması inceden ?
Damaklarım kuru,
Yutkunmalarım bitmiyor,,,
İlmik ilmik olmuş boğazımda düğümler,
Geçmiyor nefesim,
Geçmeyen nefesimle kesildi sesim.
Sulanıyor gözlerim,
Buğulu bakışlarım,
Ürperen bedenim...

Bir gülle kaldırır mı omuzlarımı göğe ?
Takatim yerlerde dolanıyor,
Bir el ver bir ses bir nefes...
Ya da ne desem ?

Aralanan pencereden giren hava,
İzliyoruz hayatı rüzgarla birlikte,
Dindi karmaşa...
Durgun bir huzur sindi dimağa,
Yangın parladı ruhlarımızı sardı.
Kibrimizle yanıyoruz uluorta...
Kor olmuş sitemler,
Ve yanıyor dillerimiz,
Ne yangın ama!
Görünenler devasa,
Kelimeler yetersiz...
Kırık dökük pencerem,
Camlar hançer,
Bilmesen de sen,
Beklerim seni...
Hep,
Seni...

Uyanık.

19 Eylül 2019

Kapı çaldı



Kapı çalıyor yine…
Hüzün geldi…
Öyle durduk yerde gelmez bilirim, elbet vardır bir sebebi…
Bazen uykusu kaçar insanların ve düşünmek zorunda kalırlar çoktandır görmezden geldiklerini… Bazen görmezden gelinmenin acı kabullenişini tekrar tekrar hissederler bir sızı gibi... Bir gün bitmiştir, başka bir gün henüz başlamamıştır. Saat tam da zamanın arada kaldığı yeri göstermektedir.
Uyuyamayacağını bile bile yatağın içine girmek kadar umut kavramını karşılayan başka bir eylem daha var mıdır acaba? Sağa dönsen gelecek, sola dönsen geçmiş çıkar karşına… Tavana bakmaya korkarsın… Uyuyabilmek adına saymaya başladığın koyunların yüzleri değişir bir süre sonra, hepsi de zamanında hayatına bir şekilde girmiş olan insanların yüzlerine dönüşürler… Dehşetle açarsın zorlayarak kapattığın gözlerini…
Tam da gecenin üçünde gelir bütün sorular beyinlerinin o ince kıvrımlarına. Acabalar ve belkiler ziyaret eder ilk olarak seni, onları keşkeler takip ederken huysuzlanırsın biraz… İyi ki çıkar sonra karşına, avutursun kendini…
Hayat öyle karışık bir olgu ki, ne uyumana izin verir ne de uyanmana…
Ömrünü geçirirsin düşünceli davranarak… Üzerine titrediklerinin tersinde kalırsın, giden nefesin, giden sesin, giden senden olur... Sonra dönüp bir bakarsın geriye, ne işe yaradı diye…
Koca bir boşluk…
Güzel bir söz denk geldi bugün internette gezinirken:
“ASLA BAŞKA İNSANLAR ÜZÜLECEK DİYE KENDİNİ ÜZME, SEN KALDIRABİLİYORSAN ONLAR DA KALDIRIR”
Nokta, bitti, imza…
Kusura bakmayın, kapı çalıyor yine, gece geldi hüzünle, dertleşeceğiz biraz…


İyi geceler...

18 Eylül 2019

Yorgun



Yorgun beden,
Yorgun düşünceler,
Yorgun hayaller,
Olağan haline gelen kabuslar,
Gecenin dinmeyen karanlığı,
Yapraklarını dökmüş ağaç gibi çıplak, yalnız, hissiz...

Uyanık.

17 Eylül 2019

İstekler



Konuşmaktan yorulduğumuz şeyler olduğu gibi,
Susmaktan yorulmadığımız şeyler de var.
Bir daha görmek istemediğimiz düşler olduğu gibi,
Uyanmak istemediğimiz düşler de...
Bir daha gitmek istemediğimiz yerler olduğu gibi,
Gidersek bir daha gelmek istemeyeceğimiz yerler de...

Derin



İçim sonbahar o bir çift gözün hasretinden,
Sanki üzerime dökülüyor kuru yapraklar,
Kalp kırgın, omuzlar ağır yük altında,
Üzerime devriliyor mevsimler kış yakındır,
Acılar taze, yaralar derin bu günlerde...

Uyanık.

16 Eylül 2019

İspat



Demiştim sana geçmişte o an hissettiklerimi,
Geleceğin durumunu tek tek izah etmiştim,
Zamanın gaddar olduğundan bahsetmiştim,
Kopmaktan, bitmekten, gitmekten dertlenmiştim,
İspata ne gerek vardı şimdi...

Uyanık.

14 Eylül 2019

Hayat



Kaldır başını göğe bak ve alabildiğine mavi gökyüzünü selamla,
Yıllar öncesinde de aynı aynı şekilde sana baktığını hatırla,
Ne değişti hayatında, neler değişti geçen bunca zamanın yanında,
Ve daha neler değişecek, hayat seni nerelere götürecek bir muamma...

Uyanık.

12 Eylül 2019

İstanbul



İstanbul,,,

Adına şiirler yazılan, uğruna nice canlar verilen şehir...
İlmik ilmik tarih kokan sokaklarında yürüdüğüm,
Bir vapurun sesiyle içime dolan o nağmeleri,
Bir martının kanadında gezen hasretleri,
Nasıl sevmez ki insan boğazın gerdanını...

Bir sana aşığım bir de bu şehirde yaşattıklarına,
Bir sana tutkunum bir de seninle nefes alana...

Uyanık.

11 Eylül 2019

Kelimeler



Talihsiz bir günün yamacında sitemleri güneşe yolluyorum.
Belleğimden eksilen kelimeler sitemlerime yoldaş oluyor...

Uyanık.

Bilmesen



Kendi içimde ki mücadeyi kazanamıyorum ki
Savaşmalarım yersiz çırpınışların anlamsız kalıyor anlıyor musun ???
Bir adım ileri gitsem olmuyor bir adım geri gitsem olmuyor, çaresizim bu konuda ve yardım edecek hiç kimse yok. Kimse yok diyorum çünkü sana anlatmayı denedim yıllarca içimde ki birikmişliği, ama anlamadın... Anlatamadım demiyorum çok değişik şekillerde izah ettim anlamak isteseydin çoktan anlardın,,, artık anlamasan da olur...

Çok yüzeysel insanlar anlamazlar zaten. Herkesi kendi bencillikleri, kendi değer yargılarına göre ölçerler ve senin düşünceni benimseyemezler kendilerine göre doğru olan sana ters sana doğru olan onlara ters gelir Yargılamıyorum tabiki bu da bir huy herkes bir olmuyor sonuçta kimse kendi gibi birisini bulamıyor dediklerinde olmaz öyle şey demiştim ama oluyormuş...Şimdi sana içimi döksem diyorumda anlayacağından emin olamıyorum, artık bilmesen de olur...

Uyanık.

10 Eylül 2019

Davet



Ne çok davet edesim var bu günlerde,
Eylül bu, olmazsa olmazları bekliyorum...
Eski muhabbetleri mesela eski kahkahaları,
Bir bakışın, bir gülüşün mutluluk veren anlarını
Olmadı en çok da ılık ılık yağan ince yağmurları...

Uyanık.

09 Eylül 2019

Kader



Affettim seni...

Huzurla kal, ayaklarına diken batmasın kader yolunda.

08 Eylül 2019

Gece



Bir günün daha akşamını yaptık saniyeleri sayarak,
Umuyorum ki gece de bir çırpıda geçecek...
Bu güne kadar hangi gece engel olabildi ki sabaha ? 
Bu güne kadar hangi sabah ben gelmem dedi ki ?

Uyanık.


 

07 Eylül 2019

Kahve



Bir ben bilirim bunu bir de beni buna sürükleyen keder,
Uçuruma düşer yüreğimden,
Sessiz haykırışlar,
Gün kahveye inat,
Beyaz gökyüzü,
Buruk bir sızı,
Ellerim güçsüz,
Ellerim yorgun,
Hatırlar mı kaldı 40 yıllık zamanda...

Uyanık.

06 Eylül 2019

Boşluk



Bilinmezlerle dolu günler peşi sıra koşturuyor önümden, Neye ihtiyacım olduğunu bilmeyecek kadar yılgınım bir o kadar bıkkınım.
Bu duruma ne iyi gelir bilmiyorum, buna ne etken bilmiyorum, neyi değiştirmeliyim bilmiyorum... Bu boşluk hissi can sıkıcı bir hal aldı. Alışmaktan korktuğum bir durum gerçekleşmek üzere...

Uyanık.

04 Eylül 2019

Tutsak



Zamanın yavaş ilerlediği en sakin anda uyku sersemiyim bir başıma,
Tutsağı olduğum hasret başımı döndürüyor sabahın erken saatlerinde,
Turuncuyla kızıl arasında olan gün doğumu ağır kanlı yüreğimin renginde,
Ne bu dertler gidecek gibi nede bu hasret, alışıyor insan zaman gerek...

Uyanık.

03 Eylül 2019

Savaş



Efkarım başımda duman...

Radyoda hafif parazitlerle beraber duyduğum türküde böyle diyordu sanatçı,,,
Uzaklara yolluyordu rüzgara katıp içinde ki derdi, tasayı. Belki ulaşacaktı belki havaya karışıp yok olacaktı kim bilir ?

Bugün yazmak istiyorum,,,
En derin hücrelerime kadar aktarmak istiyorum boğazıma kadar gelen kabarmaları..
Bugün yazmak istiyorum, Sarhoş olmuş bir ayyaşın yalpaladığı gibi adım adım kalemimle çizmek istiyorum gidemeğim yolları.
Dile kolay yılları acılarla harmanlanmış tütsüler gibi göğe yükseltip bulutlara ulaştırmak istiyorum.
Kelimelerle savaşmak; oluşlara, olmayışlara Marta, Hazirana en çok da Eylüle ithafen yazmak istiyorum...

Derdim; içimi kemiren asi cümlelerin peşine düşüp, fırtınalarla karşılaşmak değil...
Derdim; meyvelerini tüketmiş ağaçların sararan yapraklarıyla yığınlar oluşturmak da değil...

Derdim; umutların peşine kayıtsız sarılıp, rüyadan uyanan çocuğun boş avuçlarına bakıp bilyelerim diyerek ağlaması gibi kaybettiğim umutların yoğunluğunu kelimelere dökmek...

Derdim; vadiye serpiştirilmiş solmamaya kararlı binlerce papatyanın kokularında güneşe yüzümü dönüp, çığlık çığlığa haykırmak ve papatyaların her yaprağıyla dertleşmek bugün niyetim...

Poyraza kapılmış ağaçların kıvrak hareketlerinde huzuru arıyorum bugün,

Mavinin gökyüzünden vazgeçtiğinden bu yana, rengini yitirmiş bir dünyada kaybolma savaşı veriyoruz... Hepsi bu... 

Uyanık.