Neyse...
Yine de her şeyin en önemli olan kısmı; şu anın, yaşadığımız, nefes aldığımız, hissettiğimiz kabullendiğimiz anlar değil midir ? Bununla ilgili geçen yazdığım yazımı kitabıma çoktan ekledim bile... :)
Dün; hafta sonu itibari ile dinlenme modunda göle doğru kurulduğum koltukta; elimde bir kitap, yan sehpada eksik etmediğim kahve kupam ve ses olsun diye tv nin müzik kanallarından açık bir kanal eşlik ediyor bana. Okumaya ufak aralar verdiğimde kâh ekranda ki klipe, kâh oturduğum yerden ağaçların üst dallarını ve gölü gören pencereye takılıyor gözlerim...
Göl; böyle kapalı ve rüzgarlı havalarda koyu yeşil rengine bürünüyor, sanki denize nispet yaparcasına dalgalar peş peşe birbirini takip ediyor. Doktorun hastasını hipnoz etmesi gibi sallanan ağaç dalları arada başarılı oluyorlar ve bedenimi bir başına bırakıp aklımdakilerle uzaklara taşıyorlar beni... Bu bir dinlenme mi yoksa daha fazla yorulma mı anlamadım tabii.
Bir ara uyuyakalmışım... Bedenim koltuğun sırtına dayandığı yerde, başım yana düşmüş muhtemel, rüya görüyorum. Rüya olduğunu da biliyorum. İnanılmaz bir yerdeyim... Dağ gibi demesem de bir tepenin üzerinden aşağı iniyorum. Bakmıyorum ama yerler asfalt bir yol gibi düzgün beni rahatsız etmeyecek derecede otlarla kaplı. Bahar kokusu var ama bahar olmadığı hissine sahibim. Tepenin altından başlayan rengarenk panayır çadırları kurulmuş her yere, bir türlü görünmüyor sonu. Güneş var ama tek ışık kaynağı o değil sanki. Rengarenk ampuller asılmış gökyüzüne: mavi, kırmızı, yeşil, mor, sarı ışık hüzmeleri bana uzanıyor. Parçalı bulutlar pamuk şekeri kıvamında. Kalabalık burası, insan denizinde yüzüyor gibiyim. Filmlerden gördüğümüz sahnelerden farksız buralar, koşturan çocuklar, hokkabazlar, palyaçolar... Kasnak atanlar, balon vuranlar dönen makinelere binenler... Elma şekeri satanlar, kağıt helva yiyenler pamuklar, şekerler...
Yüzler görüyorum tanıdık gibi ama yok, kim bu insanlar... Hafiften bir korku düşüyor içime, yabancısıyım bu panayırın. Gözler bazı bazı üzerime odaklanıyor, nerden geldi bu dercesine. Dönme dolap azametiyle yükseliyor önümde, ikişerli üçerli binenler yükseliyorlar art arda. Geri gelen hücreler boş binenler tekrar geri gelmiyor, bulutlarda bir ışık hüzmesi sanki dönme dolap bir asansör herkes bulutlarda iniyor. Merak sarıyor bende gitmek istiyorum ama uzun kuyruğu görünce hevesim kaçıyor, beklemek gelmiyor içimden. O kadar uğultulu ses arasında bir şarkının melodisini duyuyorum. O kadar yüksek sesle de gelmiyor halbuki. Birden sahnede olduğumu görüyorum büyük bir konser bu ve binlerce yüzün bana baktığını görüyorum. Konser benim konserim ama haberim yok... Gitarımın tellerine dokunuyorum, o tını kanatlanıp insanların üzerinde dolaşıyor. Her dokunuşum yeni bir tanesini çıkartıyor ortaya. Tanıdık bir melodi, hatta en sevdiklerimden.
Bekliyor herkes şimdi başlamam lazım sözlerine...
Bekliyor, bekliyor, bekliyorum....
Uyanık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder