Bir yere yetişmeye çalışmıyorum...
Senin gibi, sizler gibi, yada kaçıyorum geçmişten koşar adım. Öyle yaldır yaldır olmasa da hayatın rutin ilerleyişi takip ediyor adımlarımı... Sahi kesişen hayatlar bir kör düğüm oluşturmazlar mı hiç ? Ne güzel olurdu iyi ve güzel insanların karmaşasında harmanlanmak. Saatlerce, günlerce konuşmanın, dimağımıza gelen mutluluk kelimelerini paylaşmanın tadını eksiltmesek... Hep iyi olmasa da olur, iyi olmayan her şeyi de konuşsak hatta konuşmasak sussak bir ömür boyu nefes alışlarımız yankılansa o yankılarda huzur bulsak bakarak anlaşsak belki bir cümleyi belki binlerce yargıyı çözümlesek durdurulamayan zaman içerisinde. Varlığını hissetmek bile paylaşmaya dair değil midir yoksa özlemek mi bizi biz kılan yanında olsa bile arayan ?
Nereye, kime yetişiyoruz, kimi bekliyoruz kimlerle yürüyoruz ? Sahi dünyanın bizim için planları olduğu gerçek mi ? Hangi evrensel dili konuşuyor bu bulutlar ? Yağmurun sesiyle birleşen karanlık neden gizler umutları ? Derin nefes alışlarım içimde büyüyen yangını söndürmüyor. Olsun varsın, sarsın dört bir yanımı... sonuçta durduramadığım bu yangında benim kül de... Şafak operasyonlarına çıkan kalpler sevilmez mi hem ? Sevilmesin, görülmesin, bazı cevherler keşfedilmesin isterim bencil ruhumun nadir isteğini nasıl kırarım ki ? Kırılan ben olayım... Varsın sessizliğimle yaşarken karanlıklarda yağmur sesleriyle yürüyeyim kimse duymasın kimse bilmesin adımlarımın yollarda izlerini... Sessizliğimle mutluluğumun doğru orantısı şaşmasın terazi kefelerinde...
Yeni yılların ardı arkası kesilmiyor, günler geçtikçe daha da hızlı akıyor sanki zaman... Dünya bunu nereden bilsin ona her gün aynı, ona her gün bayram... Belki o da küsmüştür sürekli geliş gidişlerden... Gün doğumları, bulutlar, yağmurlar, baharlar, kışlar, dökülen yapraklar, solan çiçekler, papatyalar...
Sevgi ve muhabbetle.
Uyanık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder