31 Mayıs 2024

Bahçe

 



    Vazgeçmelere doymuyor insanlar. Belki de ben; bunları gördüğüm için inadına sahip çıkıyorum vazgeçilmezlerime. Kim nereden bilsin söylenmemiş sözlerimi. Kim nereden bilsin içinde süzülen düşüncelerimi. Kim nereden bilsin gizli bahçemin solmayan güllerini...


Uyanık

29 Mayıs 2024

Hayat

 



    Tutuk nutkum geçen her günün bir kayıp olduğunu bilerek yaşamaya devam ediyor. Olması istenenler, olması beklenenler, olmamışlar, olmayacaklar içerisinde süren karmaşanın arasında nefes almak. Çok negatif gözükse de genele yayılan huzurun etkisi altında olduğumu inkar edemem. Negatif düşüncenin, pozitiften çok çok daha hızlı yayılabildiğinin keşfi tarih kitaplarında yer almasa da herkes tarafından bilinmektedir. Yeter ki insan istemeye görsün yeter ki insan bir miktar gardını düşürsün. Yer çekimine kapılmış bir kaya gibi yuvarlanmaya başlıyor büyük yamaçlardan tüm enerjimizi gösteren modumuz. 

    Yaşamayı bilmiyoruz, Nefes alamın birkaç lokma yemek yemenin sonrasında vücut ifrazatının doğallığında yaşadık diyoruz. Bir nesne gibi yer değiştirip hayatta ki tek görevimiz gibi çalışma hayatında yer alanın o ezici çarkların içerisinde boğuşmanın adını yaşamak olarak biliyoruz... Ne kadar yazık. Ne kadar buhran verici. Ne kadar çaresiz bir kabulleniş...

    İsyan da etsen o cenderenin içerisine girdin mi vizyonun da sınırları daralıyor. Vizyonsuz gülüyor, vizyonsuz geziyor, vizyonsuz uyuyoruz günleri devirirken... Neyin tesellisi kucaklıyor farkında olmadan değişiyoruz ve her geçen gün kısıtlıyoruz günlük git gel yaptığımız dünyanın minnacık toprak parçasını...

    Nefes alıyoruz ya yetmez mi ? Haykırışları can oluyor kendi kendimizi kandırmak adına. Ne kadar acizane...  Kendi kendimize yaptığımız şeyleri görmüyoruz, görmek istemiyoruz... Belli bir zaman sonra görsek de idrak edemiyoruz gördüğümüzle kalıyoruz. Günlük rutinimizi oturup düşündüğümüzde bedenimize de benliğimize de taktığımız kelepçelerin parlaklığında mutluluk duyuyoruz. Bu mu hayat ? Bu mu yaşamak? Bu mu tüketmek ömrü? Hem de hiç acımadan... İçimizde yaşattığımız sevgilerle hapishanelerimizi gül bahçelerine çevirmekten başka başarabildiğimiz bir şey yok ki onu da kaçımız başarabiliyoruz belli değil... 

    Düşünülecek, kararlarımızı irdeleyecek o kadar çok şey var ki... Okuduğumuz kitapların içerisine entegre edilmiş mürekkeplerle yazılan milyon kelimelerin ifadeleri de bizi değiştirmeye yetmeyecektir. Yüzyıl önce yaşamış yok olmuş simalara bakarak varlık, yokluk kıyaslamasını yaparken  yüz yıl sonra aynı kıyaslamalarla anılacağımızı unutmamalıyız. O da bir yerde hatırlanabilirsek tabii ki...Ne yaşarsak bizimle yaşıyor, ne yaparsak bizimle kalıyor. Nefes almaktan fazla yaşamak için kalkmalı yola çıkmalı... Belki ayaklarınız üzerine kalkmak zaman alsa da içiminizde ne gerekiyorsa yapmanız temennisiyle...

Sevgilerimle. 

Uyanık.

22 Mayıs 2024

Yanmak

 


    Aşksız olma ki ölü olmayasın,

Aşkta öl ki diri kalasın... demiş Mevlana Celalettin Rumi 


    Neye, nerede, nasıl ? diye düşünüp yorma kendini o kendini de bilir zamanını da... Anlatmaya da kelimeler yetmez yazmaya da... Hislerin her bünye de farklı etki yapması her insana farklı şekilde tesir etmesi gayet normal bir durum olsa gerek ama yine de anlatılamayan hislerin insan üzerinde bıraktığı etki yakın seviyelerde oluyor. O yüzden; 

    Ben ol da gör... demiş büyük düşünür kelimelerin yetersizliğinde...

    Sürekli eskimeyen her günün taze kalen tek düşüncesi varsa eğer; Anmak, yanmak ve bunlar olurken şikayet etmemek neye delalet eder ki ? Her gece uyurken son akla gelen, her sabah uyanınca ilk akla gelen şey aynı ise işte yanmaktır. İşin bu noktada şikayet edilmemesi ve acıtsa da dahasının istenmesi garip değil mi sizce de ?

    Gökteki yıldızların yanında parlayan kocaman dolunayın aydınlattığı yeşil ovanın , dağ eteğinde ki büyük çınar ağacının altında sanki dünya da başka kimse yokmuş gibi yapayalnız kalmaya benzer bu. Bilen de bilir yaşayan da unutmaz... Unutmamalı da... 

Uyanık.



17 Mayıs 2024

Uçurtma



    Söylemekle söylememek arası, kalmakla gitmek arası hallerin değişkenliğinde geçiyor günler. 

    Her şeyi anlatsam ne olur ki sanki ?.. Ne kaybederim ? Ne eksilir benden? Sonuna varamadığım şöyle dursun önümü kaplamış sis bulutlarının ardında yolu bile göremez iken neden duruyorum ki ? Zamanın her geçen gün azaldığına şahit olurken içimde ki bu son baharı nasıl da gizliyorum oysa... Sanki koparacaklar mı çiçeklerimi, kesecekler mi ağaçlarımı, Yeşil vadilerimi talan mı edecekler, Pamuk tarlası görünümlü bulutları siyahlara mı boyarlar güneşime mani mi olurlar ne ? kimsenin duymadığı, duyamadığı içimde çılgınca çalan müziklere mani mi olacaklar ? 

    Ne kazanırım da derdim ama bundan daha fazlasını kazanamayacağımı da hissediyorum. Bir adım yaklaşamam diye tahmin ediyorum ve ne olursa olsun sonu değişmeyecek uzaklaşmanın çok erkene alınmasını sağlayacağını biliyorum. İçimden geçen binlerce güzel kelimenin, renkli ışıklarla sarmalanmış büyüsünü bozmaktan korkuyorum kısaca...

    Yine her şeyi kendi rutinine bıraktığım günlerden biri daha geride kalacak gibi hissediyorum. İçimde ne yeni keşifler yapacak, nede karmaşalar içerisinde giden bozuk düzeni değiştirmek gibi çılgın bir istek yok. En iyisi kendi iç dünyamın dingin baharında hafif esen rüzgarda gök yüzünde süzülen uçurtmamın ipini çekiştirmeye devam edeyim. 

    Sevgilerimle...

Uyanık.

03 Mayıs 2024

Haydi

 


    Haydi... Haydi gel tut elimi bir değişiklik yapalım sabahın erken saatlerinde... Günün yeni aydınlanmaya başladığı sabahın serin saatlerinde yürüyelim güneşin doğduğu topraklara. Mavinin her tonunu beraber inceleyelim... Kol kola aynı adımları sıralayalım dinlediğimiz müziğin eşliğinde. Kuşlar eşlik etsin güne merhaba derken ağaç yaprakları. Küçük bulut kümeleri ile yarışalım geçmeden, terk etmeden...

    Haydi... Düne, dünlere inat bugün bir parça umutla yarınlara bakabilmenin değişikliğini yaşayalım. Değişmemeye inatla direnen olumsuzlukları atalım elimizin tersiyle bir kenara... Ne değişir, neler değişir ah bir bilsen...

Günaydın...

Uyanık.