Kapalı kapılar çevrelenmiş hayatımızın çevresinde
Her kapı bir firsat, bir şans, bir umuda açılır
Bazıları kolay bazılarını açmak zordur elbet
Bir çoğunun tek başına açılması mümkünde değildir
Bazen kendimiz kapatırız kapıları açılmamak üzere
Böyle gerekir, böyle olması hayırlıdır temennisiyle...
Huzur isteyene huzur
Mutluluk isteyene mutluluk verirsin
Kıymet bilmez insanlar belli eder kendini
Elinin tersiyle iter ulaşılmaz saadeti
Hak etmemiş bedenler sogukta çırpınır
Gözler solgun, hayaller yıkık kalır
Pişmanlıklar eritir bedenleri
Unutulur sözler kaybolur vaadler
Hayat sona erer sessiz ve kimsesiz...
Uyanık.
30 Haziran 2017
29 Haziran 2017
Mesafeler
Mesafeler bazı şeyleri değiştirmeye yetiyorsa o mesafeler kapanmayacak kadar büyük demektir...
Uyanık.
Uyanık.
25 Haziran 2017
24 Haziran 2017
23 Haziran 2017
21 Haziran 2017
Yorgunluk
Bu aralar yorgun, bıkkın bir topluluğun içerisinde bulunuyorum. Bende bir nebze onlara ayak uyduruyorum gibiyim. Oysa yapabileceğimdem çok daha fazlasını başarabilecek güce sahibim, cok iddialı oldu aslında sahip olduğuma inanıyorum diyelim biz yinede :)))
Sahibim sahip olmasına her zaman istediğimde budur aslında ama hevesim olduğu zamanlarda... Dediğim gibi bu günlerde iştahım yok biraz. Bu iştah meselesi sadece yemek olayından meydana gelmiyor elbet. Canım çekmiyor birşeylere dört elle sarılmak, Nerden başlayacağımı bilemiyorum, hadi bilsem elimde kalacak, parçalanacak gibi düşünüyorum. Bunda iyiye yönelik başarılarımda bir aferinin bile dile getirilemez zamanlarda olduğumuzun da çok faktörü var tabiki. Halbuki iyiye yönelik olumlu halin tersine bi olumsuzlukta yerden yere vurmaya can atan insanlar mevcut hep. Yapıcı olmak burada lüks bir davranış ve bir çok insana da garip gelmeye başlamış çoktan.İnsanlar problemleri sessiz sedasız gidermenin peşinde değiller suçluyu çok az da olsa sorumlu olanı ifşa etme derdine düşmüşler. Bir şekilde birilerine yaranma mantığı birilerinden medet bekleme ve kendini gösterme çabası almış gitmiş...
Bu zamanda yorgun insanlar; güçsüz, çok çalışmış da dinlenmeye gerek duyan insanlar değil de, insanlıkları yorgun kalmış, vicdanları tükenmiş anlamında yorgunluktan bahsediyorum... Anlayışları, müsamahaları kalmamış hiç birşeye. İster istemez onların bu ortamlarında durdukça etkileniyor insan, neşesinden, insanlara bakış açısından etkileniyor. Yapmamamız gereken bir olay ama genelleme yapmak sanırım normal hale gelmek üzere. Yolda bir kamyon şoförü hata yapsa bu kamyon şoförleri hep böyle demiyor muyuz ? Bir siyasetcinin yalanı hepsinin üzerine yapışmıyor mu ? Herhangi bir memlekete mensup kişinin yaptığı davranış tüm şehir halkının damgalanmasına sebep olmuyor mu ? Yıllarca hatasız çalışsan da bir hatanda zaten hep böyle dikkatsiz ve hatalı çalışıyor damgasını yemiyor muyuz ?
Maalesef oluyor hepimiz bu yanlışı istemeden yapıyoruz buna kurunun yanında yaş da yanar demek oluyor kısaca.
Yani demem o dur ki bir kasa meyvenin içinde ne kadar tatlıda olsa ne kadar güzel de görünse ne kadar güzel de koksa ekşisi çoksa kokusu kötü olanlar fazlaysa yapacak bişey yok azınlık her zaman kaybedecektir.
İyi niyetli insanların çok hızlı bir şekilde kaybolmasının sebebi budur. Yollarda saygılı şoförler, birbirlerine karşı anlayışlı insanlar günden güne azalmakta bu yüzden.
Herşeye ayak uydurmak ve kolay yolu seçmek her zaman en iyi yaptığımız olaydır. Kötü davranışa hemen patlamak, yapılan yanlışı hatayı affetmemek daha fazlasını daha can yakanını yapmak, hatta abartanlar için intikam almak misilleme yapmak iki dakika önce canım derken nerdeyse canını almaya çalışmak ne kadar stresli hale geldiğimizin bir göstergesi değil midir? Sağlam irade iyi bir ruha sahip olanlar kötülüğe kötülükle cevap vermeyen insanlardır bana göre. Hani kediler nankör derler ya insanlar ondan beter hale gelmiş bozulmuş ruh halleri ceplerinde hemen çıkartabilecekleri intikam hançerinin taşımalarından belli değil mi ?
Tahammülün bol olduğu, sabrın hiç bitmediği, anlayışın, hoşgörünün daima ön planda olduğu sevgi dolu kalplarle karşılaşmak adına mutlu, huzurlu günler umut ediyorum. Bunu başarabilecek olan yine bizlerir ve bu irade gücü hepimizde, hepimizin içinde...
Sağlıcakla...
Uyanık.
17 Haziran 2017
16 Haziran 2017
Özgür
Rüzgarda ahenkle sallanıyor diye saçlarını dahi özgür sanma, onlar sana bağlılar nihayetinde...
Gülebiliyorsun diye içinde mutluluk var olduğunu sanma, kimseye göstermediğin acıların vardır kesin...
Uyanık.
15 Haziran 2017
14 Haziran 2017
Olmak istenilen
Ne tuhaftır ki insanın olmak istediği yerin hiç bir zaman aklında çıkmaması...
Ne gariptir ki insanın gitmek istediği yere hasretinin hiç bir zaman bitmemesi...
Uyanık.
İnci taneleri
Bir kere dağıldı mı duygular toplaması ne kadar güç olur bilir misin ?
İnci taneleri gibi değerli, her biri özenli, çok çok emekli duygular...
Belki bir çoğunda ne güzel sevinçler gizli,
Belki bir çoğunda kim bilir kaç göz yaşı,
Kaybetmeye gelmiyor hiç elindekini
Aynı oranda toplanmıyor ki hiç bir zaman...
Uyanık.
13 Haziran 2017
Kayboluyor
Anılarda koşturmak, geçmişin izleri silinirken,
Oysa aynı rüzgarda savrulduk biz gün ortasında
Aynı güneşin sıcaklığını hissettik yüzümüzde
Çalan sirenler yankılandı kulaklarımızda
Kaybolduk biz çıkmaz sokaklarda farklı şehirlerde
Sen, o uzak diyarlarda ki şenliklerde dolaştın,
Ben, söğüt ağacının gölgesinde otururken.
Sen, güllerin kokularıyla mutluyken bensiz
Ben, elime batan dikenleri çıkarmaya çalıştım
Zaman eritiyor farkında olsak da çaresiz
Kayboluyor tebessümün gözlerimde habersiz
Uyanık.
Karmakarışık
Yorgunum bugün
hemde uykusuz
hem aç
hem susuz
hemde bıkkın
hem özledim
hem sabrettim
hem de bekledim
hem asabi
hem neşeli
hem de öfkeliyim
hem kararsız
hem cesur
hem de korkağım
hem aşığım
hem seviyorum
hem de sevmiyorum
hem koşan
hem yürüyen
hem oturanım
hem bakan
hem gören
hem duyanım
hem biliyorum
hem istiyorum
hem de gidiyorum
hem uçuğum
hem kaçığım
hem de karmakarışığım...
Uyanık.
12 Haziran 2017
Değer
Kaçmak değildi benimkisi...
Ben hiç kaçmadım da ayrıca
Korktum belki herkes gibi ama kaçmadım
Kaçmaya da yeltenmedim hiç bir zaman
Sadece kenara çekildim bir müddet
Nerede olduğumu görmek için
Nereye konduğumu bilmek için
Herkesden bir farkımız yok sonuçta
Artı değer verdiklerin karşısında
Onlar için herkes oduğunu görmekde kötü
Yapacak bişey yok herkesin kendi hayatı
Kendi duygu ve düşüncesi nihayetinde
Seçimlerimizle yaşarız hepimiz
İnsanın hayatını bunlar belirlemez mi ?
Yol ayrımlarında hangi yolu seçersek
Kaderimizde o şekil yönlenmez mi ?
Bizi biz yapan seçimlerimiz değil midir ?
Kararlarımız bizi olduğumuz kişiye dönüştürmez mi ?
Mecburiyetlerden bahsetmiyorum elbet
Olağan beklenti durumu benimkisi
Ne kadar çok beklenti o kadar hüzün
Bu bir gerçek bu bir ispat sonuçta
Ne kadar değer verirsen o kadar hüzün
Değer vermeyince de sevemiyorsun işte
Sever gibi de olamıyorsun
Yani ben olamıyorum kısaca
Neysem o ucundan tutmak yok
Kavramak lazım sahiplenmek lazım
Eğrisiyle doğrusuyla kabullenmek
Herşeyini vermek gerek...
Uyanık.
10 Haziran 2017
Tatile gitmeli
Böyle sessiz zamanlarda bizimle aynı mekanı paylaşan kuşların seslerinin ne kadar fazla olduğu daha iyi anlaşılıyor. Sayıları bir hayli artmış, yıllar içirisinde çalıştığımız bu ortamın bir çok yerini mesken edinmişler. Biz her gün çalışmaya geliyorken onlar hep burada yaşıyorlar. Aslında ev sahibi denebilecek konuma gelmişler bile...
Dün yağan sağanak yağıştan sonra yetersiz tahliyeden dolayı taşan suların izleri halen mevcut fabrikanın orta yerlerinde, bir çok yerde su birikintileri buharlaşıp kaybolmayı bekliyor. Bu da içerilerde nem olmasına sebep oluyor, bunaltıcı bir durum sıkıcı ortamı daha da çekilmez hale getiriyor kesinlikle. En iyisi kaçmak, uzaklaşmak. Çalışma ortamında bulunmak zaten psikolojik olarak geriyor. Çalışmasan da bi kaçma isteği hep var, kalma isteği olmadığı sürece tabiki.
Mekanı kuşlara bırakıp yollara koyulmalı, nereye gittiğinin bi önemi olmadan gidebilmeli. Biraz huzur, biraz rahatlık, birde yanına yaren olduktan sonra ne önemi kalır ki gittiğin yerin. Her neyse ne bir yere gittiğimiz nede gidecek bir yarenimiz yok nasılsa... Nihayetinde vücut dinlenmesi elbette farklı ama kafanın dinlenmesi de gerek. En önemlisi de bu bence, kafanın rahata ermesi. Çalışma günlerinde o kadar meşgul oluyor ki insan; mevcut sorunlar şöyle dursun sorun çıkaranların stresi daha bi fazla yoruyor insanı. İnsanla uğraşmak kadar zor bişey de yok açıkcası. Kaypak oluyor insan hele ki niyeti kötüyse her türlü suçlayacak bişey buluyor...
Birçok insan; merdivenleri çıkarak yükselmeyi beceremez, kabiliyetleri bu şekilde gelişmemiştir ve bu durum onları vasat bir eleman yapar ki bunun kendileri de farkındadırlar. İnsan kendini bilmez mi ? Ne kadar haysiyetli, ne kadar karakterli birisi olduğunu...? İşte bu tarz insanların merdivenleri çıkma dertleri yoktur... Onlar; çevresindeki insanların; değil yükselmeleri, daha da aşağı inmeleri için çalışırlar. Böylelikle kendileri yukarda olduklarının hissine kapılırlar. Bazen başkalarının başarılarını sahiplenirler asalaklar gibi yaşamalarına devam ederler. Oysa ileri gittikleri veya başarıya adım attıkları söz konusu değildir. Kendi başarısızlıkları yada yapamadıkları başarılar yüzünden kendilerine yönelebilecek gözleri başka insanlara yünlendirirler hedefleri. Mevcut bir sorunu ve bu sorunun abartılarak insanları suçlamakla başarıya imza attılarını düşünürler. Kıskançlık, haset, çekememezlik başlıca meziyetlerindendir. Milleti şikayet ederek onları her adımda ispiyon edip kabiliyetlerini sergilerler... Ben, bunu hani bazı yetenek programlarında hayvanlara çeşitli hareketler yaptırıp sonra bu hareketlerinden dolayı kesme şekerle yada mamalarla ödüllendirilmelerine benzetirim. Her zaman bir suçlu aramaktır ilk hedefleri ve bulduklarında bunu çok iyi bir koz olarak kullanmaktan geri kalmazlar.
Bu iyi bir yöneticinin gözünden kaçıyorsa da işte firma adına gerileme döneminin sinyalleri var demektir. İyi bir yönetici hep muhalefet olan, hep olumsuzluk taşıyan ve çevresinde ki herkesi kötüleyen elemanı seçebilmeli. Bunu yapamıyorsa kendisi de vasatdan öteye geçemez ve firmasını da bir adım öteye götüremez. Zamanla olumsuzluklar artar, hatalar çoğalır ve suçladığı insanların sorumlu tutulmalarıyla bişey başarmış gibi öğünür. İyi bir idareci suçlama yapmaktan ziyade hatayı bertaraf etmenin derdine düşmeli. Her durumda, her hatada suçlu arıyorsa eninde sonunda kendisine de bakmasını bilmeli...
Kısaca kimsenin olmadığı, kuş seslerinin yankılandığı bu mekanda durmak bile strese sebep oluyor...Özellikle bu aralar kaçmalı, uzaklaşmalı ve uzun bir tatile çıkmalı, hatta çoook uzun bir tatile...
Uyanık.
Fark edilir
Her zaman bulunduğun ortamlarda fark etmediğimiz o kadar çok şey var ki...
Bazıları kalabalığın olmadığı tenhalaşmış durumlarda yalnızken fark edilir
Bazıları seslerin olmadığı nerdeyse kendi sesisin yankılandığı anlarda fark edilir
Bazıları da hep farklıdır ama ne fark edilir ne de hissedilir...
Uyanık.
09 Haziran 2017
Kardeşim
Canım kardeşim... Uzun zaman oldu seninle görüşemüyoruz. Ayrı şehirlerde farklı coğrafyalarda ikamet etmeye başladığımızdan beri ancak uzun uzun telefon görüşmeleri yapabiliyoruz ve yaptığımız bu telefon görüşmelerinin de yetmediği aşikar ortada. Yüzyüze oturup saatlerce sohbet etmeyi özledin mi desen hiç saklamam itirazsız evet derim. Hayat mücadelesi, koşturmacalar derken birbirimizi telefonla bile arayamıyoruz bazen ve eminim ilk görüşmemizde bunun sitemini birbirimize iletiyoruz. Zaten bizim kızgınlığımız, biraz da olsa kırgınlığımız, ''unuttun beni'' der biraz sessiz kalır sonra gülerek başlarız konuşmaya... Yıllar da geçse değişmez bizim dostluğumuz, kardeşliğimiz bakidir elbet. Seni bilmem ama benim için yerin her zaman farklıdır ve hep öyle de kalacaktır...
Bu aralar kafam biraz meskul, kendi kendime çözemediğim meseleler var ve içten içe kendimle konuşmaktan yoruldum. Yoruldum çünkü doğru mu düşünüyorum yanlış mıyım bu konuda acımasızca eleştriler yapılmasını istiyorum. Pek adil olamıyor insan... özellikle ve bilerek kendine karşıda. Kendi kendini kandırmak için bahanelere sığınıyor ve inanıyor da malesef. Bilinçli olarak kayırmam kendimi bilirsin neysem o ama yine de çok zaman senin cümlelerine ihtiyaç duymaktayım. Kalabalıklar içerisinde de olmuş olsam seninle konuşmak mutlaka farklı. Kendimle konuşuyor gibi ama bir o kadar da gerçekci, tarafsız, hatta yargılayarak karşılık veren bir şekli oluyor.
Biraz kendime kızgınım sanırım. Kendi kendimi eleştirirken nasıl böyle hareket edebilirim diye sitem ediyorum. Aslında kendime kızmaya kendim izin veriyorum yoksa bana kızamaz kimse :)) Karışık bi durum bu farkındasındı mutlaka... Anlayış içerisinde olan hoşgörülü, yapıcı ve kendini karşındakinin yerine koyup düşünebilen insanlar karşılıklı olduğunda kötü durumlarda olsa ses çıkartılmıyor. Bende bu durumda kendi kendime değer verdiğimden kendime anlayış sergilediğimden çıkamıyorum işin içinden. Önemsemediğimiz insanların ne yaptığı da bizim için önemsizdir. Belkide kendi kararlarımın bahanelerine sığınıyorum ve kendimi aklıyorum bilemiyorum. Çaresizim ve bu her gün aklımı meşgul eden bir durum haline geliyor...
Sen olsan anlarsın halimi ya şimdi kelimelere bile sığdıramıyorum yaptığım yorumlar bile saçmalamaktan ibaret bu kesin. Kendi kendime çatışmaktan kendi kendime tartışmaktan ibaret olsa gerek bu durum.
Kardeşim; seninle uzun uzun dertleşmeyi özledim. Biliyorum eskisi gibi olmayacak herşey belki de beni üzen kısım da bu...
Uyanık.
08 Haziran 2017
Haykırsam
Hiç söylemeden bilmeliydin benim halimi
Görmesende duymasan da hissetmeliydin
Oysa ben bu denli sana inanmış haldeydim
Şimdi nasıl haykırsam sana uzaklardan özlediğimi ?
Hüzünlerimi hüzünlerine ortak edebilmeliydin
Sevinçlerinde beni de yanında istemeliydin
Her ruh halini yaşarken aklına gelmeliydim
Şimdi nasıl haykırsam sana uzaklardan özlediğimi ?
Uyanık.
07 Haziran 2017
Zaman
Alsan da saati geriye, artık ne fark eder ki,
Zaman ilerlemiş, geriye dönülmez kararlar verilmiştir.
İstediğin üzere...
Kesmişsen saçlarını
Kırmışsan camlarını
Silmişsen yazılanları
Alsan da saati geriye, artık ne fark eder ki,
Seni seveni hiçe saymışşsam
Sana olan güveni sarsmışsan
Sana sahip olanı yaralamışsan
Alsan da saati geriye, artık ne fark eder ki,
Uyanık.
06 Haziran 2017
Eskisi gibi
Kurtulur muyuz önyargılarımızdan ?
İyileşebilir miyiz yaralarımızdan ?
Tahammülsüzlük biter mi ?
Her sözün derine batmadığı
Her kelimenin parçalamadığı
Güzel günler geri gelir mi ?
Yağmurlar üzerimize yağarken
Yollarda papatyaları seyrederken
Tekrar tebessümle hatırlar mıyız ?
Bir dilim ekmeği paylaşır mıyız ?
Aynı kaba kaşık daldırır mıyız ?
Huzurla yine dolar mı içimiz ?
Görebilir miyiz rüyalarımızda ?
Neşeyle bakar mı gözlerimiz ?
Mutluluğu kucaklar mıyız ?
Yumuşar mı taş olmuş yüreğimiz ?
Nasır ellerimiz tutar mı birbirini ?
Bunca yaradan sonra iyileşir miyiz ?
Aynı kırmızı gülü koklar mıyız ?
Adımlar mıyız sessiz sahilleri ?
Papatyalarda seviyor çıkar mı ?
Uzaklarda kaybolmalar biter mi ?
Esen rüzgarda hasret diner mi ?
Gökkuşağı bize doğru gelir mi ?
Misillemeler son bulmazsa
İçimizde ki gurur yıkılmazsa
Ne ben, nede sen gelirsin bana...
Uyanık.
İyileşebilir miyiz yaralarımızdan ?
Tahammülsüzlük biter mi ?
Her sözün derine batmadığı
Her kelimenin parçalamadığı
Güzel günler geri gelir mi ?
Yağmurlar üzerimize yağarken
Yollarda papatyaları seyrederken
Tekrar tebessümle hatırlar mıyız ?
Bir dilim ekmeği paylaşır mıyız ?
Aynı kaba kaşık daldırır mıyız ?
Huzurla yine dolar mı içimiz ?
Görebilir miyiz rüyalarımızda ?
Neşeyle bakar mı gözlerimiz ?
Mutluluğu kucaklar mıyız ?
Yumuşar mı taş olmuş yüreğimiz ?
Nasır ellerimiz tutar mı birbirini ?
Bunca yaradan sonra iyileşir miyiz ?
Aynı kırmızı gülü koklar mıyız ?
Adımlar mıyız sessiz sahilleri ?
Papatyalarda seviyor çıkar mı ?
Uzaklarda kaybolmalar biter mi ?
Esen rüzgarda hasret diner mi ?
Gökkuşağı bize doğru gelir mi ?
Misillemeler son bulmazsa
İçimizde ki gurur yıkılmazsa
Ne ben, nede sen gelirsin bana...
Uyanık.
05 Haziran 2017
Güne merhaba
Bu aralar yağmurlu günler içerisindeyiz, güneşin kendini bazı bazı gösterdiği, bulutsuz gökyüzünü nadiren görebildiğimiz ve o bulutların nasıl da mısır patlağını andıran şekillerini hayranlıkla izlediğimiz zamanlardayız.
Gökyüzünde; mavinin bir çok tonunu mevcut kirli beyaz bulutlarla birlikte... E tabii karmaşık gökyüzünün etkileri havalara yansımıyor da değil hani. Bi soğuk bi sıcak gün içinde birkaç mevsimin reaksiyonunu görüyoruz nihayetinde... Bir müddet daha böyle devam edeceğine eminim. Toprak doyuyor suya nihayetinde ve çiçekler uzun zamandır bu yağmurlara bu havaya hasret gibi güzel kokularını yaymaya başladılar bile. Yakında ıhlamur ağaçlarının kokusu da sarar etrafı bence en güzeli bu.
Toprak doyuyor suya doymasına ama fazla oldu mu işkence başlıyor. Ara ara duyuyoruz çeşitli ilçelerde su basan ev ve iş yerlerini. Geldimi hızlı geliyor mübarek tıpkı biz insanlar gibi patlamaya hazır bulutlar. Her an kavga çıkartacak herşeye itiraz edecek hatta nasıl bir ego nasıl bir gurur artışı var kı yol vermedin diye birbirlerini öldürecek kadar tahammülsüzleştik maalesef. Mevsimler değişiyor küresel ısınma kapımızda ama değişen sadece bunlar değil gördüğümüz üzere. İnsan; dünyadan beklentilerini düşürmediği sürece mutsuz olmaya, mutsuz oldukça da etrafını mutsuz etmeye devam edecektir. Şöyle bir çıkın dışarı kalabalık mekanlarda dolaşın göreceksiniz insanların asık suratlarını ve daralacaksınız benim gibi şehir hayatından, sanki insanı boğan kasvetli binalar yetmezmiş gibi...
Aslında ah diyorum ki imkanlar elverse bir arsa olsa da üzerine tahtadan ama hani filmlerde de çokca gördüğümüz ormanlarda ağaçlardan yapılan avcı kulubeleri olur ya işte onlar gibi sadece ağaç kullanarak bir ev inşa edebilsem. Ufak bir bahçesi olsa bahçenin kenarlarında birkaç meyve ağacı olsa... Kayısı, elma, armut, erik, dut. Ceviz de olur kocaman gövdesiyle.
Kendime yetecek kadar sebze ekebileceğim bir de bostanlık tabi harika olur. Onlara otomatik bir sulama sistemi düzenli bir bakım bir ilaçlama ile verimli bir mahsul alacağıma eminim. İşin içine girilmeyince bilinmez ama çok hevesim var bu konuda.
Evin hemen önüne bir veranda şart ve oraya ayaklarımı uzatıp hafif müzik eşliğinde kitaplarımı okuyacağım bir sallanan koltuk... Verandanın etrafında saksılarda güzel kokularıyla güzel görünümleriyle birçok çiçek olmalı mutlaka. Sümbüller, yavruağızları, orkideler, papatlayalar, fesleğenler, güller... Kaktüs bile olmalı gamsız kedersiz görünümüyle... Her gün sevgiyle su verip kokularına yapraklarına o mucize eseri hallerine bakıp kalsam saatlerce...
Evde güzel bir şömine olmalı çok büyük olmasa da olur tabi, serin bahar akşamlarında kor haline gelmiş odunların o yalım alevinin duvarlarda ki dansı, odunların yanarken kendine has çatırdayan sesi, sıcaklığıyla yüzümde hissetirmeli kendini... Herşey bir yana o ateşte pişmiş bir kahvenin hatrıda öyle kolay kolay kırk yılla geçiştirilemez kanısındayım. Kahvenin dinginliği, ateşin büyüsü, havanın temizliği ve huzur bütünleşmesiyle kalırken aklıma gelen sevdiğim insanları düşünür bu güzellikleri paylaşmayı canı gönülden isterdim...
Geceleri karanlık bir mekanda yıldızları hiç seyrettiniz mi ? Seyretmemişseniz eğer çok şey kaybetmişsiniz demektir. Seyredecekseniz de öyle şehir içinde filan değil,,, etrafda ışıkların olmadığı gökyüzünde bulutların başka diyarlarda gezdiği zamanda seyretmenizi tavsiye ederim. Hayran kalmamak elde değil o binlerce parlayan yıldıza...
Temiz havasında birkaç saat uyumanın yeteceği, sabah güneşinin doğuşuna şahit olduğum gün ne kadar mutlu ve huzurlu olunacağını hayal bide edemiyorum. Bahçesindeki küçük çeşmeden soğuk suyla yüzümü yıkayıp olgunlaşmış kahvaltılıklardan alıp taze taze yemenin tadı da ayrı olacaktır. Ağaçların büyüdüğü güneşin tepede olduğu ama serin gölgesinde çıplak ayaklarla çimlerde dolaşmak tahta oturaklarda oturmak ve hatta salıncakta sallanmak ağaçlarda öten kuşları dinlemek, kim istemez ki ?
Yaşadığımız hayatın stresinden uzaklaşmak şöyle dursun günler geçtikçe daha da yoğun yaşıyor haldeyiz ve işin en acı tarafı da bundan kurtulmak yerine buna alışıyor olmaktır...
Yağmurların bulutlarla birlikte parçalı hallerine devam ettiği, toprağın suyla doyduğu günlerden bir günün, yarınlar adına umut dolu olmasını dilerim...
Uyanık.
04 Haziran 2017
Güven
Beni ziyadesiyle huzurlu olmaya iten bir resim
Başkalarının seni sevmesine ihtiyacın yok aslında
muhtaç olmak beklentiler içine girmek yoruyor
yıldırıyor insanları...
kendine güvenmek herkese güvenmekten daha kolay bence...
Uyanık.
01 Haziran 2017
Ruhun hali
Ayakların taşır yükü bedenden önce,
Yaşlı yollar hep katlanır gideceğin yere,
Dinlenirsin bir gün elbet kaldığın yerde,
Peki ya ruhun; onu hic düşündün mü ne halde...?
Uyanık.
Çaresiz
Ağır aksak adımlarım
Netleşmiyor görüşlerim
Düzensiz nefes alışlarım
Hızlı çarpan kalbim
Sanki yavaştan eriyorum
Kaybettim mücadeleyi
Kalmamış hiç halim
Yenilmelerim katlanıyor
Esir düştüm zamana
Hakim olamadığım öfkem
Tutunamadığım güvendiğim
Acınmayan saflığım
Sona gelmiş sabrım
Yine çokca yenildim
Bitmeyen yolum
Katlanan hüznüm
Çaresiz başım
Hani nerde yoldaşım...
Uyanık.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)