10 Haziran 2017

Tatile gitmeli




Böyle sessiz zamanlarda bizimle aynı mekanı paylaşan kuşların seslerinin ne kadar fazla olduğu daha iyi anlaşılıyor. Sayıları bir hayli artmış, yıllar içirisinde çalıştığımız bu ortamın bir çok yerini mesken edinmişler. Biz her gün çalışmaya geliyorken onlar hep burada yaşıyorlar. Aslında ev sahibi denebilecek konuma gelmişler bile...
Dün yağan sağanak yağıştan sonra yetersiz tahliyeden dolayı taşan suların izleri halen mevcut fabrikanın orta yerlerinde, bir çok yerde su birikintileri buharlaşıp kaybolmayı bekliyor. Bu da içerilerde nem olmasına sebep oluyor, bunaltıcı bir durum sıkıcı ortamı daha da çekilmez hale getiriyor kesinlikle. En iyisi kaçmak, uzaklaşmak. Çalışma ortamında bulunmak zaten psikolojik olarak geriyor. Çalışmasan da bi kaçma isteği hep var, kalma isteği olmadığı sürece tabiki. 
Mekanı kuşlara bırakıp yollara koyulmalı, nereye gittiğinin bi önemi olmadan gidebilmeli. Biraz huzur, biraz rahatlık, birde yanına yaren olduktan sonra ne önemi kalır ki gittiğin yerin. Her neyse ne bir yere gittiğimiz nede gidecek bir yarenimiz yok nasılsa... Nihayetinde vücut dinlenmesi elbette farklı ama kafanın dinlenmesi de gerek. En önemlisi de bu bence, kafanın rahata ermesi. Çalışma günlerinde o kadar meşgul oluyor ki insan; mevcut sorunlar şöyle dursun sorun çıkaranların stresi daha bi fazla yoruyor insanı. İnsanla uğraşmak kadar zor bişey de yok açıkcası. Kaypak oluyor insan hele ki niyeti kötüyse her türlü suçlayacak bişey buluyor...
Birçok insan; merdivenleri çıkarak yükselmeyi beceremez, kabiliyetleri bu şekilde gelişmemiştir ve bu durum onları vasat bir eleman yapar ki bunun kendileri de farkındadırlar. İnsan kendini bilmez mi ? Ne kadar haysiyetli, ne kadar karakterli birisi olduğunu...? İşte bu tarz insanların merdivenleri çıkma dertleri yoktur... Onlar; çevresindeki insanların; değil yükselmeleri, daha da aşağı inmeleri için çalışırlar. Böylelikle kendileri yukarda olduklarının hissine kapılırlar. Bazen başkalarının başarılarını sahiplenirler asalaklar gibi yaşamalarına devam ederler. Oysa ileri gittikleri veya başarıya adım attıkları söz konusu değildir. Kendi başarısızlıkları yada yapamadıkları başarılar yüzünden kendilerine yönelebilecek gözleri başka insanlara yünlendirirler hedefleri. Mevcut bir sorunu ve bu sorunun abartılarak insanları suçlamakla başarıya imza attılarını düşünürler. Kıskançlık, haset, çekememezlik başlıca meziyetlerindendir. Milleti şikayet ederek onları her adımda ispiyon edip kabiliyetlerini sergilerler... Ben, bunu hani bazı yetenek programlarında hayvanlara çeşitli hareketler yaptırıp sonra bu hareketlerinden dolayı kesme şekerle yada mamalarla ödüllendirilmelerine benzetirim. Her zaman bir suçlu aramaktır ilk hedefleri ve bulduklarında bunu çok iyi bir koz olarak kullanmaktan geri kalmazlar.
Bu iyi bir yöneticinin gözünden kaçıyorsa da işte firma adına gerileme döneminin sinyalleri var demektir. İyi bir yönetici hep muhalefet olan, hep olumsuzluk taşıyan ve çevresinde ki herkesi kötüleyen elemanı seçebilmeli. Bunu yapamıyorsa kendisi de vasatdan öteye geçemez ve firmasını da bir adım öteye götüremez. Zamanla olumsuzluklar artar, hatalar çoğalır ve suçladığı insanların sorumlu tutulmalarıyla bişey başarmış gibi öğünür. İyi bir idareci suçlama yapmaktan ziyade hatayı bertaraf etmenin derdine düşmeli. Her durumda, her hatada suçlu arıyorsa eninde sonunda kendisine de bakmasını bilmeli...

Kısaca kimsenin olmadığı, kuş seslerinin yankılandığı bu mekanda durmak bile strese sebep oluyor...Özellikle bu aralar kaçmalı, uzaklaşmalı ve uzun bir tatile çıkmalı, hatta çoook uzun bir tatile...

Uyanık.



Hiç yorum yok: