30 Ocak 2020

Gece



Duvarda ki saatin her saniyesinde davul tokmağından beter çıkan sesinden başka ses yok gecenin bu vaktinde. Alabildiğine karanlık sarmış odanın duvarlarını. Ölçmeye çalışıyorum kendi birimimle hem karanlığı, hem gecenin hangi zamanı olduğunu ama nafile. Derinliği o kadar yüksek bir gece olmuş ve bir başka gecenin içinde kaybolmuşcasına yitik hissediyorum. Tanıdık hareler arıyorum zor da olsa aralanan göz kapaklarımın altında ki yeşil gözlerimle...
Neden rüya aleminde değilim diye düşünüyorum uyku sersemi,,,
Niçin ansızın uyandım ?
Sebep nedir ?
Damağımda susuzluk ibaresi de yok bu uyanış neden ola ki ?
Yatakta doğrulup yandan indirdim çıplak ayaklarımı odanın soğuk zeminine... Yerin soğuk parkelerinde parmak uçlarımla  aşinası olduğum odanın penceresine yöneldim. Biraz biraz gözlerim seçebiliyor perdenin alabula karmaşasını. Elektrikler bu gece sırra kadem basmış resmen; ay yok, yıldızlar yok, gökyüzünü çok net göremediğim kara bulutlar kaplamış inancındayım. Nefes alışımı hissetmesem kesin rüyadayım ve malesef bir kabusun ortasında kaldım diyeceğim ancak bu denli gerçekçi bir rüya görmeyeli de bilmem kaç yıl oldu hatırlamıyorum. Şuan bu durumun rüya olmadığına sevinmeli miyim yoksa sevinmemeli mi onu bile kavrayacak seviyeye gelememiş benliğimi kendine getirmek için el yordamıyla bulduğum sürahiyi yapıştırdım dudaklarıma... 
Benim gibi nadir rüya görenlerle uykusunu gereğinden fazla rüyalarda geçirenler arasında ki cevaplar mutlaka değişken oluyordur düşüncesiyle dolu dolu birkaç yudum indirdim mideye. Soğuk suyun her santim ilerlemesini hissettim içimde.
Ara holden geçip salona girerken; arada bir gittiğim akşam spor salonunda fazladan yorduğum ayaklarımın ağrısını yeni yeni anlayabildim. Hücrelerimin kendine gelişiyle yüzümde bir ekşilik oluştu,,, Bacaklarım, kollarım, omuzlarım, boynum her yerim ağrıyordu. Belki spordan belki saatlerdir aynı pozisyonda kalmaktan kaslarım birer birer uyanıyordu vücudumda... Belki de yaşlılıktı beni yorgun hissettiren yada yorgun düşünceler altında kalmış bedenim kim bilir... Eşyaların koyu gürültüsünü hissederek bildik salonun bildik yerleşiminde çekyata bıraktım kendimi.
Sessizlik ve karanlık...
Huzur verici...
Soğumaya başlayan kaloriferin üzerinde ki köşkünden kalkıp gerinme hareketlerini uygulayan mercanı seyrettim. Seyretmekten daha çok karanlıkta ki silüetine baktım. Gece görüşü bu evde en iyi ona aittti bunu inkar edemem tabiki. Bana baktı, belliki bu saatte uyanmanın nedenini o da bilmiyordu. Kanepelerin üzerinden yürüyerek yanma kadar geldi her zaman ki gibi çıkarttığı hırıltılı sesle birlikte ilgiye ve sevgiye ihtiyacını belli ediyordu. Boynunda ki tüyleri düzeltirken kıvrıldı yanıma. Hissediyordu yada bu şekil anlıyordu insanları.
Huzurlu ve sessiz karanlıkta kapattım gözlerimi... Güven duygusunun en cömert halini yansıtıp yanıma kıvrılıp yatan kediyi sevmeye devam ettim. Şu anda derin uykusunda dünyadan habersiz insanları düşündüm, Önemli olanları, önemli olmayanları, özlenenleri, gülenleri, gidenleri, sevenleri, gerçek dünyadan habersiz uyku aleminde gezenleri düşündüm. O şekil uykuya dalana kadar aklıma gelip çöreklenen düşünceleri sermeye devam ettim hayal dünyama...
Sahi ben niçin uyanmıştım insanların bilmem kaçıncı uyku evrelerini yaşarken ?

Günaydın…


Uyanık.

Hiç yorum yok: