24 Nisan 2020
Tecrübe
Bir kitabım var elimde...
Zaten günlerdir elimde bir kitap oluyor genelde. Malûm; dünyayı saran virüs eve kapandırdı hepimizi. Hepimizi diyorum evde herkim varsa hepsi tam tekmil evde... Okullar kapalı egitime uzak mesafe destekle devam ediliyor ama gördüğüm kadarıyla evde kimsenin öğrencilikle alakası da kalmamış. :) Bende iki haftadır arada bir ihtiyaçlar için kısa zaman diliminde dışarı çıksam da genelde evdeyim. Ne kadar stresli bir durum anlatamam. Evde kendime hazırladığım köşkümden hem televizyona bakıyor hem gölü seyredebiliyorum. Bazen yanıma sıraladığım kitaplardan birini alıp gömüyorum tüm düşüncelerimi içine yada telefonlardan artık hiç de sevmediğim sosyal medyada zaman öldürüyorum. Kahveydi, çaydı, meyveydi, kuruyemişti eksik olmuyor bir seslenmeme... Bu günden sonra da bu yeme içme kısmına da ara verecegiz bir müddet. Evde kalıp birşeyler üretememek, bir zaman sonra biraz can sıkmaya başlıyor, huzursuz hissediyor insan kendini ve herseyin geçeceği normal günlerin geri geleceği anı bekliyor yavaştan... Elbet o günleri tekrar göreceğiz telkinlerini yeniliyor sürekli, ufak tefek deneysel işlerle de uğraşırken hayat devam ediyor nihayetinde...
Nerde kalmıştım tam olarak ?
Hah elimde bir kitap vardi en son onu yazacaktım size... :) Hemde tam en heyecanlı yerinde kitabın sona yaklaşan sayfaları normalin üzerinde bir hızla eksiliyor. Hem bitsin istiyorum yenisine başlamak için hemde bitmesin istiyorum heyecanlı kısımlarının sona ermemesi için. Sonuç belki de istediğim gibi bitmeyecek endişesi içerisindeyim ama zaten sonucu belli bir yazı elimde ki...
Bu şimşir ağacından yapılmış sayfaların kokusunu alıyorum çoğunlukla yada bir çam, belki de meşe. Matbaa atölyesinin mistik kokusu da siniyor çevirdiğim her bir sayfaya. Ne yalan söyleyeyim yeni kitapları bu yüzden dolayı da çok seviyorum.
Okuduğum kitaplarda bazen kahraman oluyorum bazen ayaklar altında ezilen bir çiçek, bazen uçan bir kuşun kanatlarında süzülüyorum, bazen de hain bir kurşun oluyorum. Güzel bir bahçenin tasviri yada bir cinayet mahallinin ayrıntıları etkiliyor beni. Yeşil yapraklar içerisinde dolaşıyorum güneşe gölge ederek kendimi yada ahşap parkelerde adımlıyorum duvarlarda ki tablolara bakarken... Her yazar, her çevirmen kelimeleriyle, kurdukları cümlelerle heran aynı hissi yaşatmıyor ancak bir yerlerde giriveriyorsun kitabın mürekkeple işlenmiş sayfalarına. Kendimi dünyadan soyutladığın o anları da seviyorum gerçekten.
Mesleğim icabi bir problemi çözerken nesnel malzemeler üzerinde ki görünmeyen enerji akışları ile karşılaşıyorum. Materyalin kimyası, matematikle birleşen elektrik sistemi, çevresel faktörler... Karmaşık bir dizayn içerisinde problemi bulmadan bu problemi çözme aşamasında doğru yöntemin tesbiti gerektiğini tecrübe ettim yıllarca. İnsan en iyi kendi deneyimleriyle öğrenir derler ya, dogrudur. Ancak öğrenmek bilmek değildir. Bazen bildiklerimiz bile yanıltıyor bizi. Emin olduğumuz gerçekleri görmezden geliriz, oysa problemin merkezinde kendi ön yargımızın para perdesi karşılar bizi. Sonrası akıp giden zaman ve yeni tecrübeler...
Yani hayatda da okuduğum kitaplarda da bunu gördüm hep. Bu insan doğasının en büyük acizliği yada noksanlığı diye düşünüyorum. Kim bilir buna farklı birçok isim verilmiş de olabilir...
Her gün yeni hir tecrübe, her problem kendine ait dünyanı keşfetmek için bir yarışma, her kitap yeni bir dünya oluveriyor kısaca. Har tecrübe aşaması anılarla yoğruluyor sürekli.
Zaten bizi biz yapan da en çok bu anılar değil mi?
Sevgilerimle...
Uyanık.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder