29 Eylül 2020

Neydi

Neydi ? Umut ölümdü ve o iç ses sana çok heveslenme demişti değil mi ? Biliyorum hüzün kapında daima Biliyorum farkındayım Biliyorum yanılmayı bende isterdim Olsun be nasılsa fazla sürmeyecek bu... Uyanık.

28 Eylül 2020

Mavi

Nasıl bir turkuaz bu ? Nasıl bir haki ? Tanımam gökyüzü mavisinden başka artık her ne kadar siyah olsa da... Uyanık.

Pencere

Şarkının hikayesi etkildi bir nebze. Bir sonbahar kadar yalnız oluyor insan savunmasız ve çaresiz...

27 Eylül 2020

Yağmur

Habersizce kimseden, Belli etmeden, Yıldızlardan gizleyerek, Ne güzel de iniyor yeryüzüne serin serin, Ne güzel de dinlendiriyor huzur veren sesi, Keşke...

26 Eylül 2020

Gece

Bol karalı az yıldızlı bir gece daha geçti gitti ömrümden, Hafif yağan yağmur damlaları gibi günler damlıyor nefesime ama aynı değil günün renkleri. Gökyüzüne baktığımda havasız kalmış bulutlar uçsuz bucaksız boşluktaydı sanki. Hiç mavi yoktu gökyüzünde. Vadiye uzanan yol boyu yeşilin tonlarını kaybettiği sonbaharın bu Eylül günü aslında hiçbir şey yoktu. Belki de gözlerim görmek istemiyordu. Özlem, hasret ile karışmış, geçmişin hayâlleriyle süsleniyordu çocukluğumu yaşattıran resimler... Her yeni doğacak günün eksik bir dün ile devam edeceğini bilseydi insan oğlu geleceğe sığdırmaz mıydı tüm sevgisini... Her geçen saniyenin ağırlığında akreple yelkovanı ellerini parçalarcasına durdurmak istemez miydi... Uyanik.

25 Eylül 2020

Nefes

Gönlümün gizli bahçesinde boylu boyunca uzanmış kendimi seyrettiğim esrarengiz büyüklerle kaplı bir kaynaktın sen... Içimdeydin, benimdin, heyecanımı bastırıp sakince teneffüs etmeye çalıştığım havamdın... Şimdi, bir Eylül akşamı parlayan yıldızların altında, uzaklara dalan nemli gözlerim şahitliği eşliğinde lodosa sakince teslim ediyorum seni. Ölümsüz değilim ama nefessiz de ölmeyeceğim... Uyanık.

Tekerrür

Tarihin izleri kalacak daima, Güneş her gün yüzünü gösterecek, Toprak şefkatini sunacak karşılıksız Tahminler maalesef gerçekleşecek. Rüyalar zamansız sona erecek... Kitaplarda anlamlı kelimeler, Şiirlerde duygulu mısralar, Şarkılarda eşsiz notalar, İstemeden anlamlarını yitirecek... Herşey bir anda olmasada Yağmurlar gibi akacak peşi sıra Takvimler birer birer değişecek, Günler haftaları takip ederken Sonuç dediğim gibi değişmeyecek... Bir masaldı nihayetinde bitti denecek... Uyanık.

24 Eylül 2020

Yol

Kestirme bir yol yoktu nihayetinde, Çıkış yolu muydu bu bulunan yol ? Meşakkatli kabullennişin gidişi, Seslerin ilelebet aşikar kesileceği... Uykuların sabaha sela getirdiği Vedaların titreyen dalgalarında, Çok sevmek az tüketmek mi gerek ? Sevmemek mi elzem sonsuz ufukta İşte... Tebessümü sineye çektiğim gün bu gün... Uyanık.

22 Eylül 2020

Yaşamak

İnsanda ne var ? İnsana ne verilmemiştir ? İnsan neyle yaşar ? İlk anda ne cevap vereceğini bilemiyor insan, o kadar çok bu tanımlara uyan olgu var ki... Önem sırasına göre elemeye başlıyor sonra yavaş yavaş. Karmaşık düşüneceler içerisine giren insan ne değerli ne kadar önemli şeyleri bu kategoriler içerisinde geri plana itiyor, en hassasını en can alıcısını bulmak için. Çok da zaman geçmiyor nihayetinde cevap içimizde, saf ve gönülden bir oluşum... Bizde ne olduğunu ve ne olmadığını düşündüğümüzde zaten neyle yaşadığımız çıkageliyor karşımıza... Olması gerekenler, olmasını istediklerimiz, olmayanlar, olmamasına vesile teşkil edenler derken bir bakıyorsunuz listenin sayfalarca uzadığı ve keşkelerin iyikilerle çarpıştığına şahit oluyoruz. Belki de olması gerekenlere itirazı kesip hayatı oluruna bırakmanın teslimiyetini yaşamalıyız. Kim bilir belki huzur çok uzakta değildir. Herşey gönlünüzce olması dileğimle. Sevgilerimle... Uyanık.

21 Eylül 2020

Değer

Neler kalıcı neler geçici hayatlarımızda; Korku mesela anlık bir duygu anlık bir olay. Endişe ise devamlılık arz eder. Pişmanlık sonsuza kadar sürer. Kalbin ne der diye düşününce işler sarpa sarar, o yüzden düşünmemek en iyisi. Sadece bir hayatımız var kime değer kime değmez kimi endişe kimi pişpanlık çizgisinde yarışır ve seni sen diye takdir edeni öğren. Bir iz oluşmuşsa pişmanlığı bir ömür sürer. Uyanık.

19 Eylül 2020

Eyvallah

Kimseyi bırakmam, unutmam, her zorluğuna yetişirim zannederdim ama bu yaşımda vazgeçmeyi öğrendim. Kendimi hatırlattığım kadar var olacaksam niye varım ki dedim ve istenmediğim yerden gitmeyi öğrendim. Öyle coğrafı bi uzaklık değil aslında gözlerinin önündeyim ama kalbimin olabildiğince sırtı dönük olacağına kanaat getiriyorum...! Artık ölüp dirilmeleri geçeli çok oldu, şimdi gülüp geçme kısmındayız. Öyle de yapmalıyız deneyebildiğiğimiz kadar vaktimiz var son nefese şunun şurasında ne kaldı sanki. Olması gerekenlerin ilk başında kimseyi merak etmiyorum, etmeyeceğim. Kimsenin başarısını kıskanmıyorum. Bu hep böyleydi zaten. Ben kazanmalarını istedim ve birçok yarışa o yüzden girmedim. Çünkü istediğimde kazanacağımı biliyorum birçok kişi bilmese de... Kimseyle kıyasada girmiyorum..!! Sadece kendi hayatımla, ve sevdiklerimle ilgileniyorum '; kendimi, umut vadetmeyen herşeyden soyutlamaya adamak istiyorum. Kendi halindeliğin getirdiği HUZURA bayılıyorum... Artık kitaplara gömülüp huzurla yoğrulma zamanı. Belki dünya değişmeyecek, belki tanıdığımı sandığım insanlar da değişmeyecek ama ben bunları umursamayacak şekilde değişeceğime eminim. Günaydın diyorum yeni güne yeni zamanlara yeni kararlara. Afilli bir gün olacak ve önümde olan diğer afilli günlere önderlik edecek. Halledilmeyecek dert, aşılmayacak dağ yok biliyorum... Düşmemizi bekleyenlere inat ayakta kalacağız. Hazırlanın. Başlıyoruz... #eyvallah

18 Eylül 2020

İnsanlar

İnsanlar vardır gelip geçer hayatımızdan Kimi hiç iz bırakmaz ardından, Kimi okşar ruhunu yavaştan, Kimi de hüzün bırakır ardından Eylül gibi dökülürler hayatımızdan... Uyanık.

17 Eylül 2020

Vayyy beee

Yeni farkına vardım ki üzüldüm açıkçası. Hiç beklemediğim, tahmin dahi etmediğim bu durum şaşırttı beni... Gözümün önünde nasıl daha önce fark edemedim anlamadım. Binlerce keşkeyi sıralıyorum yine peşi sıra, en çok da aklımda gram yer teşkil etmeyecek derecede silinmesi elbette. Sonuçta ne elde kaldı, ne avuçta artık sadece hatıralarda... Uyanık.

15 Eylül 2020

Salıncak.



Hızla ilerliyoruz yine... Yahu bir dinlenelim, durun bi kafamızı boşaltalım, kendi kendimize bir istişarede bulunalım desek illa ki bir olay, bir sorun çıkageliyor hemen. Sorun çıkmasa da hevesi kalmıyor insanın nedense... Sanki bu hayat kasıtlı rahata erdirmiyor bizi, sürekli bi koşturmaca bir telaşe içerisine sokmaya çalışıyor. Hızla gelenlerin hızla gittiği, giderken getirdiğinden fazla alıp götürdüğü, hızla dolduranların daha da hızla boşalttığı denge yüklü hayatımızda çabalarımızla adım adıyoruz. Hepimiz aynı değil miyiz sanki ? Bir bakıyorsun herşey üst üste katlanmış nasıl çıkış bulacağını düşünmekten alt üst olan düzenimiz, bir bakıyorsun monotonluktan miskinlikten, can sıkıntısından, geçmeyen zamana sitemimiz... Devam edecek...

14 Eylül 2020

Balıkçı

Mutluluk kavramı bile belli normlarla belirlenmiş toplumda. Çevremizde gördüğümüz, bildiğimiz veya yaşam şartlarına göre insanların belirledikledikleriyle mutlu kabul edilebilir insanlar... Belli miktar paraya sahipsen, İyi bir işin varsa, Oturduğun muhit iyiyse, İyi giyimli isen, Evin, araban varsa, Kalabalık çevredeysen, vesaire vesaire...... anlatamıyorsunuz o yüzden yalnızlığın; toplu yaşamdan uzak olmanın mutluluğun ta kendisi olduğunu... Çevreyle, maddiyatla, kalabalıklarla kesinlikle ters orantılı bir durum bu. Ne diyordu Halikarnas balıkçısı... İyi insanlar kırıldıkları zaman sevmeyi bırakmazlar, Göstermeyi bırakırlar... Mutlu, huzurlu günler...

13 Eylül 2020

Kaldırım taşı

Sıklaştırıyorum adımlarımı… Görmezden geliyorum selam verenleri… Bakışlarımı yoldan yukarıya kaldıramıyorum kaçarken… Duymazdan geliyorum çalan telefonumun sesini, merak bile etmiyorum kim arıyor diye… Kaçıyorum tüm insanlardan ve kulaklığımdan gelen müziğe veriyorum kendimi… Kaçıyorum ama saklanamıyorum, saklanıyorum ama yakalanıyorum… Dayanamıyorum, tükeniyorum… Kaçıyorum uzun zamandır o tanıdık ağacın altındaki tanıdık kaldırımdan… Yolumu değiştiriyorum, uzatıyorum, bilmediğim sokaklarda buluyorum kendimi ama ne yapsam nafile; yine bütün yollar aynı soğuk kaldırım taşına çıkıyor… Çöküp kalıyorum… Nefes almak bir yana dursun, yaşayıp yaşamadığımdan bile haberim yok… Kulaklarımda o mahur beste uğulduyor sadece, hani şu şarkıda geçen… Duymasam diyorum, sağır olsam ve bir daha hiç duymasam hiçbir sesi… Kendi iç sesimle birlikte bir ömür geçirebilir miyim diye emin olamıyorum… Sağır olsaydım ya da, duymasaydım hiç, duymadan yaşasaydım bu güne kadar diyorum… Olmaz mıydı, daha mı az acı verirdi duymamak, emin olamıyorum yine… Ne zaman yığılıp kalsam şu kaldırım taşına hep aynı derecede rüzgârlı oluyor şu hava, yaz günü de olsa insanı dondurur derecede… Hayatın bana kötü bir şakası gibi bu da, yetmezmiş gibi sanki şakaları… Ağlasam karışacak belki gözyaşlarım üzerime yağan yağmura ama ağlayamıyorum, belki yağmur yağmadığından, belki de utanıyorum artık sarılmaya bile yüzümün olmadığı kaldırım taşından… Üşüyorum… Çok üşüyorum… Ama ne seyrek de olsa aldığım nefeste ki oksijen sayısı örtebiliyor bu sefer üzerimi ne de rüzgârın tenime değdirdiği serin havaya sarılabiliyorum… O kadar üşüyorum ki, bir daha hiç ısınamayacağımı düşüyorum garip bakışlar altında… O kadar üşüyorum, o kadar üşüyorum ki uyuşuyor canımın bütün acısı… Beynim dumanlanıyor, düşünemiyorum, hareket edemiyorum… Kilitlenip kalıyorum tanıdık bir kaldırım taşında… Çok üşüyorum… Ne uzanacak yakın bir el ne de tanıdık sıcak bir bakış ısıtacakmış gibi gelmiyor şu an beni… Okyanusun ortasında bir buz parçasının üzerinde tek başıma kalmış gibiyim, ne bir kıyı görebiliyorum, ne de varabiliyorum bir yere… Yalnızlığım kadar üşüyorum, titremelerim eşlik ediyor mahur bestenin can yakan tınısına… Ne bir umut gelip kaldırıyor beni o taşın üzerinden ne de bir hayal alıp götürüyor beni evime… Öylece kalıyorum orada, çok üşüyorum… Uyusam belki o kaldırım taşında, ısınırım diyorum, uyusam belki unuturum, uyusam belki daha iyi olurum… Ama uyuyamıyorum… Kulaklarımda giderek azalan mahur bestenin sesine tezat olarak gittikçe artıyor canımın acısı… Benimle kalan son gücümle ayrılıyorum soğuk kaldırım taşından… Canımın acısını da alarak yanıma yollara düşüyorum… Çok üşüyorum…

12 Eylül 2020

Nefret

Köşeli insanlar olduk, dokunduğumuzda birbirimizin canını acıtıyoruz. En ufak bir şeyi fırsat biliyor, nefret etmek için bir bahane haline getiriyoruz. Nefret edecek şeylere, nefret edebileceğimiz şeyleri yapabilecek insanlara ihtiyacımız var artık. Her gün, her saat, etrafı bu gözle tarıyor. bize bu fırsatı verecek birilerini arıyoruz. Bulamazsak üretiyoruz. Üretemezsek, bize en çok benzeyen kimselerin nefret ettiklerini ödünç alıp onlardan nefret ediyoruz. Her şeyden ve herkesten bu kadar çok nefret etmekten aslında hepimiz çok yorulduk... ama galiba nasıl sevebildiğimizi artık hatırlayamıyoruz!

11 Eylül 2020

Şarap

Her söylenişinde güzelleşen içli bir ezgi tadında yaşayabilsek, Yıllandıkça değerlenen şarap kalitesinde huzurlu yıllar, Gökyüzünde ki bulutların vedasında dinmeyen geçit törenleri, Sıcaklığını içinde hissedebildiğin mis kokulu renkli çiçekler, Beklentiler, Ümitler, Hayaller... Uyanık.

10 Eylül 2020

Hayat

Erken de başlasan geç de kalsan nihayetinde geçen süredir hayat... Keşkelerle, iyikiler arasında kalan yaşanmışlık izleri üzerine dokunur mekik mekik... Herşeyin geleceğe ait kuşkulardan ibaret olduğu basit nefes egzersizleri içerir. Ve hayat; olmasını istediklerinle, gerçekleşmeyenler arasında uzanan köprüde soluksuz koşturmaktır. Sevgilerimle. Uyanık.

09 Eylül 2020

Müddet

Sesli konuşmayı bir kenara bıraktım bir müddet. Neyi dile getirmeli ki onca söylemden sonra... Ancak ben konuşmasam da yüreğim; susmak bilmeyen içten konuşma eyleminde bir geveze. Öyle de kuru kuru yapmıyorum bu sessiz konuşmalarımı. Yanına bolca hayal ikram ediyorum doya doya. Kurduğum hayallerde herşey yolunda gidiyor çünkü. Kırılan kalbin yıkılan umutların sonu gelmeyen beklentilerin kalmıyor hayaller içinde. Kendi dünyanın yalnız kahramanı oluyorsun kimsenin duymadığı ve hiç duymayacağı çığlıklar içinde... Herşey yolunda gibi görünse de yolunda gitmeyen ne çok şey var şu hayatta... Uyanık.

08 Eylül 2020

Zaten

Olmazdı zatren sen geleceğimden, ben gideceğinden eminken... Yanılmayı istedim yanılmayı denedim her seferinde yeniden... Uyanık.

06 Eylül 2020

Günbatımı

İçine dokunan gizemli bir sihir, Uzanıp dokunamadığın büyük umut, Bakmaya doyamadığın derin hasret, Asla vazgeçemediğin sonsuz hayal... Uyanık.

Mavi

Mavinin sonsuzluğuna eklenen anılar. Büyüklüğünde kaybolan kuşların özgürlüğü. Bir yerde,,, Belki bir yerde,,, Belki uzak bir yerde,,, Umurlar daim olur mu kim bilir ? Uyanık.

05 Eylül 2020

Şelale

Dökülüyor en derinlere korkusuz şelale, ruhumun ücra köşelerine aktarıyor köpüklü dalgaları... Sarıp sarmalıyor bedenimi tutkulu bir heyecan. Geceye selam durmuş yıldızlar göz kırpıyor yanlızlığıma. Sanki ilk kez görüyor gibi hayret içinde yeni umutlar uyandırıyor kırık kalbim. Yine ben kaldırımlar eşliğinde dilimde mırıldanarak söylediğim yine o tutkulu nağme... İyi geceler. Uyanık.

04 Eylül 2020

Kıymet

Oturduğun yerden de geçiyor hayat koştuğun yerden de. Ağız tadının bir şekerle sağlanmadığını biliyorum artık. Düşündüğün, gördüğün, hayal ettiğin, hissettiğin her şeyin bir katkısı var buna. Ağız tadınız hep güzel olsun. İyinin, güzelin, ve ferahın kıymetini bilin yoklukları gelmeden... Uyanık.

03 Eylül 2020

Kelimeler

Binlerce kelime var bir çırpıda çıkacak, çıkıp yüzlerce hikayeyi oluşturacak. Ne var ki boğazım düğümlenmiş susmasam da konuşturmuyor beni... Ben halen biriktiriyorum herşeyi, o kadar çok ki anlatacaklarım... Dinlemeyeceğini bile bile tutuyorum herşeyi... Gel gör ki tutulmasa dilim ve dinleyecek olsan anlatacak mıyım hepsini, işte artık ondan emin değilim... Uyanık.

Eylül geldi.

Bu günler tamda Ahmet kaya dinlemelik... Tüm izleri hayatımızda kalacak olan ama hayatımızda kalmayanlara ince bir veda gibi... Güneşi ufukta kızıla boyayıp batırmak gibi hüzünlü... Belki de Eylül sebep, belki de biriken iç dünyamızın haykırışı. Başkaldırı halime inat, plak gibi takılıp kalan kalbimde çabalama tükenmiyor. Olmasaydı halimiz böyle diyor insan sitem rüzgarlarının esintisinde. Nereye, nasıl hangi yoldan gittiğine değil, önümde uzanan denize, kuma, güneşe tükenmek bilmeyen dalgaya ormanların yeşiline odaklanmam gerek halbuki. Görünenlerle bu anın tadını çıkartmalı mı yoksa düşündüklerinle bu ana tat mı katmalı belirsizliğinde kalıyorum. Sanırım her ikisinden de olmalı her ikisinden de yettiği kadar yaşamalı... Uyanık.

02 Eylül 2020

Çilingoz



Çatalcayı geçtikten sonra artık tek şeritli yollara girmiş oluyorsunuz. Oklalı, dağyenice, ormanlıyı kasabalarını geçiyorsunuz yeşillikler içerisinde. Karacaköyü geçipde çiftliklerden ve evlerden uzaklaşmaya başlayınca ormanlık dağ yolları kendini gösteriyor Hele yalıköyü geçtikten sonra yollar ağaçlarla kaplı bir tünel görünümünde. Büyüleyici bir atmosfer çekiyor sizi içeri doğru. Yol boyu cırcır böceklerinin ve kuşların sesleri eşlik ediyor. Yeşilin her tonu sarıyor sizi ama zamanın dolduğunu gösterir izlerde yok değil hani. Bazı ağaçların bahardan önce kurumuş halleri yanında yaprakları sararmaya durmuşları da görüyorsunuz. Mevsimin son zamanlarını yaşanıyor ve ilginçtir ki yaprakların bir çoğunun uç kısımları sararıp hatta kurumuşken yeşil sap kısımlarının dallara sıkı sıkıya tutunmalarıda bu çevreye özgü yeşilliklerde gördüm. Sıcak güneşi çok hızlı gitmeyen aracınızın camlarından giren rüzgarla hissetmiyorsunuz bile. Uzun yollara çıkanlar zamanın durmasını istediği sakin bu yolu altın yol olarak tanımlar diye düşünüyorum. Çıkışlar inişler, virajlarla geçen yolculukta denizin bazı kesimlerde görülmesi heyecanlandırmıyor değil hani. Nihayet bir tepeden aşağı inişte direk çilingöz tabit parkının girişine ulaşıyorsunuz.
Büyükçe bir koy karşılıyor sizi. Denizde ki dalgalar yeşil ormanlık alan ve mis gibi temiz hava işte tatil dedirtiyor insana. Bulunulan yerin mükemmel beklentisi içerisinde girerseniz hayal kırıklığına uğrarsınız. Lüks birşey yok. Büyük ağaçlar arasına serpiştirilmiş tahta masalar yerlerde sararmış otlar ve otsuz alanlarda ki tozlar tamamen doğal bir görünüm oluşturuyor. Geceleri yakılan çok yüksek olmayan sokak lambaları loş bir ortam oluşturuyor. Birçok yerden mangal dumanları yayılıyor ve şanslıysanız rüzgar bu dumanları size taşımaz. Sahile yakın yerde kamp kurmanız rüzgarın size doğru estiği ağustosun bu son zamanlarında hem bu dumanların size gelişine mani olur hemde dalgaların sesini gün boyu duyabilirsiniz. Güneşi perdeleyen yüksek ağaçların yaprakları rüzgarla hiç kesilmeyen bir salınım halindeler. Bu ağaçlar; yerlerde belli kısımlarda oluşmuş tozları kaldıracak bir rüzgarı da engellemiş oluyorlar. Parçalı bulutlar gökyüzünün maviliğini perdelese de huzurlu bir görüntü sizi mutlu ediyor.
Denizin sakin olmasını pek beklemeyin karadenizde her zaman dalga vardır ancak çok da fazla rüzgarda bulunmayın derim. Günün en güzel saatlerinden birisi bana göre öğleden sonra sahile inip şemsiye altında esen rüzgarda kitap okumak. Ortamın nasıl olduğu seslerin seviyesi ve sıcağın durumuna bakmadan kitaplar içerisinde kaybolmanın verdiği huzur tarif edilemez. Rüzgarın kuzeyden esmesi en büyük avantaj elbette.

Akşama doğru güneş, ormanlık alandan yok oluyor ve bir koyun uçurumuna bakan dağlık alan ile sahilde farklı bir renk cümbüşü oluşuyor. İşte o anda ormanlık bölümde ki cırcırböcekleri seramoniye başlıyorlar resmen. Rahatsız etmeyen ses dalgası hava iyice karardığında kesilmese de azalıyor. Geceleri gökyüzünü aydınlatan dolunay; ışıksız sahil boyu parlayan dalgalara eşlik etiğine şahit oluyorsunuz. Yıldızların parlaklığı ve çokluğu karşısında ruhunuzun, bulunduğunuz mekandan havalanıp uzaklarda dolandığını hissediyorsunuz adeta. Her dalga sesi sahil boyu yankılanıyor. Hiç kesilmeyen ve çok şiddetli olmayan ılık rüzgar sarmalıyor bedeninizi. Bir şairin mısralarını, bir yazarın paragraflarını ve bir şarkıcının bestelerini yapabileceği bir atmosferde olmak ziyadesiyle mutlu etti beni. Eminim sizde bazı olumsuzluklara rağmen bu mekanın güzelliklerini doyasıya hissedersiniz. 

Sevgilerimle...
Uyanık.

01 Eylül 2020

Gerçeğim



Kaçamadığım bir durum... Uzaklaşıp kendimden hayatın anlamını sorguladığım günlerden bir gün yine... Kendime bakıyorum anlam veremediğim hareketlere. Nedenler, niçinler içinde boğulan benliğime hüzünle bakıyorum. Olmuyor, olmayacak biliyorum ama gerçeğimi kendime kabul ettirmek zor ve yorucu ! İnatcı bir ruh, inatcı bir bellek ve ötelenen düşünceler... Kabulleniş meşakkatli bir yolculuk başarılabilsede. Sonra bu kabullenilmiş gerçeği gizlemek...
Ah ben, ah benim hallerim...
Daha sonra gizlenilen gerçekle yüzleşmek... Hakkımdı bu biliyorum olması gereken ve olan. Hakkımdı kendim olmak ve bunu anlamak kadar yorucu birşey daha görmedim... Kızdım, darıldım sitemler ettim kendime... 
Barıştım sonra,,, ya ne yapabilirdim ki aynada ki benle başka türlü... Şimdi ben; benle savaşırken sana gerçeğimi nasıl kabul ettireyim bilemedim... 

Sustum...

Sustum ve kendimi kendimle bıraktım

Uyanık.