23 Aralık 2024

Yüz





Uyumuştu günün yorgunluğuyla bedenler,
Sokak lambaları dün olduğu gibi sessiz,
Aç bir bebeğin huzursuzluğunda gökyüzü,
Derinlerde gizlenen keşkelerin matemi...
Duvarlara aleni ilan edilen aşklar,
Sınırların ötesinde kalan hayaller,
Soğuktan üşüyen kurumuş yapraklar,
Unutulmaya yüz tutmuş anılar...
Takvimlerden geriye kalan son ay,
Yeni yıla uzanan parçalı bulutlar,
Bitmeyen sevgiler, hasretler, özlemler,
Derin anlamıyla unutulmuş ilk harfler...

Uyanık. 


20 Aralık 2024

Prensip

 



Çalmayan kapımın kilitlerine bakıyorum sessizce. En son ne zaman ihtiyaç olmuştu ki ?

Yarım yüzyıl sonbahar geçti sanki gidişinle gözümü ayırmadan baktığım yolların kapanmış

Ben sendim, sen ise ben, ben seni buldum sende en az benim kadar gerçek benim kadar derinde,

Diyemiyorum o yüzden neredesin diye bende ki prensip ve inat hali bildiğim üzere...


Uyanık.

18 Aralık 2024

Sözler

 



Coşkuyla verdikleri sözleri tutmamak gibi bir huya sahip insanoğlu ne kadar büyük olsalar bile...


Uyanık.

16 Aralık 2024

Deniz Kenarı

 



    " Tek ihtiyacım olan şey; bir deniz kenarında sabaha kadar oturup, olanı biteni gözden geçirdikten sonra kafasında her şeyi aşmış bir insan olarak kalkıp gitmek. "

Ne şairane, ne anlamlı bir cümle... Hayatın, zamanın, yaşananların ve yaşanamayanların bir bütününü gözden geçirmek şöyle dursun, bu cümlenin anlamını düşünmek bile sabahlatır insanı bir deniz kenarında öyle değil mi ?


Uyanık.

02 Aralık 2024

Yarımlar




Neydi tamam artık dediğimiz,
Hani son,
Hani sonlar,
Hani ansızın sona ulaşanlar ?
Bir masal değildi ki yaşananlar,
Ahenkle mutluluğa adım atılan.
Satırlarda yarım kalan,
Her daim hafızalarda  duran...

Oysa...

İçimde var olan;
Kokularıyla büyüyen çiçeklerimin bahçesi,
Daha gezemediğim rengarenk sokaklar,
Henüz keşfedemediğim ıssız yollar, 
Planlayıp gidemediğim yolculuklar,
Sonuna ulaşamadığım manzaralar,
Sabahı olmayan sessiz geceler,
Mutluluktan tekrarı istenen günler,
Yazmadığım kafiyeli şiirler,
Henüz düşünmediğim hayaller,
Gitarımla çalmadığım şarkılar,
Tellerine kullanmadığım notalar,
Zamana meydan okuyan sohbetler
Paylaşılan önemli değerler,
Paylaşılamayan düşünceler...
Ve daha yazılamayan yüzbinler var.

Olsun diyeceklerimiz içinde,
Yarım kalmaya alıştıklarımız var...
 Artık yeter diyeceklerimiz içinde,
Durmadan bizi bıktıranlar var...


Uyanık.

22 Kasım 2024

Temenni

 


    Yüzümde yeni gelen kış soğuğu, ayaklarımın altında solmuş sarı yapraklar... Aklım burada olmayan özlediklerimin gölgesinde. Sahi nasılsınız görüşmeyeli ? Her daim mutlu, huzurlu ve gönlünüzce geçen günlere yenilerini eklemeniz temennisiyle...


Uyanık.

04 Kasım 2024

Merhaba




    Yine sildim,,,
    
    Samimi duygularla yargıladığım kendi benliğimi, açık yüreklilikle hissettiğim en mahrem düşüncelerimi seçebildiğim en doğru kelimelere yükleyip yine satırlara gömdüm...  Bir danışmanın eşliğinde terapi görür gibi huzur buluyorum her harfin ardından. Bir nevi kendimle istişare ediyorum hayatı. Yanlışları, hataları, olumsuzlukları sıralıyorum bir bir sanki düşmanım varmış gibi karşımda. Biraz buruk biraz kırgın halim insanlığımın duygusal kısmına dokunuyor her daim olduğu gibi ve sonra tüm negatif hallerime savunmalar oluşturuyorum, hatta izahı olmayan durumların mantıklı izahını başaramadığımda ise bahaneler üretiyorum yüzüm kızararak. Oh be diyorum sonunda yine hatasız bir kul edasıyla gururluyum dün gibi dünler gibi. :) O kadar kolay işte kendi kendine adalet buraya kadar ve bu basit kısaca... Şaka bir yana olumlu da olsa olumsuz da olsa kendi yüzüme kendi itirafımı çekinmeden yapıyorum, karşımda kendim de olsa tarafsız olmaktan geri kalmamaya çalışıyorum. Prensiplerine sahip çıkmak insanı daha dinç yapıyor açık ve net... Bazen esnese de çizgiyi sabit tutabilmekte mühim bir yerde. Bir araştırmaya göre psikolojik danışmanın en az kullanıldığı ülke bizimkisi imiş. Hangi araştırma onu da bilmiyorum ya kulaktan dolma şeylerin işimize gelenlerine hemen sahip çıkmak doğamızda yok mu sanki ? :) 
    Her şeyin gönlünüzce ve tarafsız bakıldığında mutlulukla sonuçlanan çok bir çok yeni başlangıçların olduğu bu güne bu haftaya bu aya merhaba...

Uyanık

30 Ekim 2024

Mazhar

 


    Tutuk nutkum alışkanlıkların en büyüğüne mazhar oldu, şimdi ne sen sor ne ben söyleyeyim hali var .!!!


Uyanık.

08 Ekim 2024

Kitap

 



    Yeni bir kitap yeni bir mutluluk... Biraz da şiirlerime devam ederim bilemiyorum belki de bir müddet bırakmalı kalemi...


Uyanık.

07 Ekim 2024

Ah be



    Ah yine yorgunum...

    Yürüdüğüm yollardan, koştuğum parkurlardan, yüzdüğüm kulvarlardan değil elbet,,, Günlük ve haftalık devam eden rutinlerimde artık alıştım bu aktivitelere... Sabahın beşinde başlayan hayat, bana günü yeterince uzun geçirmemde büyük etken teşkil ediyor.  Ancak ne kadar zorlarsam bunun beni daha zinde daha azimli ve daha fazlasını yapma isteğini aşıladığını, bunun yanında bunca yaşa rağmen 30 lu yaşlarda ki performansından bir kayıp görmediğime sevinememe yol açıyor açıkçası. Ama işin aslı sporla alakası olmayan bir yorgunluktan alamıyorum kendimi. Bünyemi; az uyku, çok efora alıştırmanın hiç bir yan etkisini görmedim. Bilakis dahalarını istedim hep ama o da bir yere kadar tabii ki  insanız sonuçta dört saatten az uyku bir süre sonra halüsinasyonlar göstermeye başlıyor artık. En nihayetinde hafta sonu hepsi sona eriyor birkaç saate fazla uyku ile...

    Yoruluyorum çünkü yoran insanların etkisinde kalıyorum istemeden. Mandıra filozofunun filminde bir ege köyünün deniz kenarı özlemi var içimde. Sessizce ve kimsesizce kitaplar eşliğinde doğayla iç içe...

    Hep böyle oluyor işte içime bir yorgunluk, bir bıkkınlık çöküyor. Olduğum yerde düşündüklerim yüzünden olmak istediğim yerde olamayışımdan kaynaklı bu bıkkınlığım daraltıyor beni. Sonra bir keyifsizlik dalgası istemeden sörf yaptırıyor bana uzun yollar boyunca. Herkes gibi uzun bir tatile gidebilmenin özlemini yaşıyorum günden güne. Bugün değil ama bir gün aklımızdakilerin hayallerime ulaşması adına sevgilerimle...

    Bugün değil ama bir gün...

Uyanık.

24 Eylül 2024

Uyanık

 


    Geceden uyanan telaşlı düşünceler hangimizin kahvaltı masasına uğramıyor ki ? Hiç olmadık bir zamanda, akla ve mantığa aykırı saçma sapan kurgularla sanki korku filmlerinden bir sahne gibi hortluyor sessizlikte. Pervasızca soğukkanlı adımlarla gelerek gecenin spot ışıklarına takılıyor... Nöbet kulesinde ki askerlerin parolasını hiçe sayarak dalıyor destursuzca içeri.

    Ah be keşke İstanbul da oysaydım diyorum gözlerimi zorla kapatmaya çalışırken. İşte o zaman gözlerimi alabildiğime açar, soluğu Büyükçekmece'nin sahilinde alırdım.  Yüzüme dokunan serin Marmara esintisini hisseder derin derim içime çektiğim yosunlu deniz kokusunda hayallere merdiven dayardım. Hele hele dolunay olmaya görsün işte o zaman içimde bahar coşkuları yaşanır resmen. Gözlerimle yakamozlarında sörf yapar ufuk çizgisinden dünyadan uzaklaşır giderdim... Şimdilerde ise gözlerimi açmamayı yeğliyorum gecenin bilmediğim saatinde. Ama biliyorum ki tül perdenin yansımaları duvarda gerçek bir resim oluşturuyor sokak lambalarından içeri süzülen ışıklarla. Uzak doğu filmlerinden bir sahne gibi geliyor çoğunlukla duvarda ki bu yansımalar. Bazı günler daha gece başlamamış hava karanlık iken mahallenin boş alanından fırlatılan havai fişeklerin renkleriyle parlasa da ben bu naturel görüntüyü her zaman sevmişimdir açıkçası. 

    Gözlerimi kapatmaya, düşüncelerimi durgun sular altında tutmaya çalışıyorum. Bir ara koyunları saymanın mantıklı yanını düşünmedim de değil ama biliyorum ki gözlerimi kapatmaya zorlayamazsam yine kalkacağım ayağa. Sonrası zaten bilindik durum... Kahve kupasının üzerinde oynaşan buharı balkonda sergileyeceğim yıldızlara. Gece yine uzun olacak ve aklıma geçmişten binlerce anı koşturacak atlı süvarilerle... Sıkıyorum gözlerimi küçük bir çocuğun karanlıktan korkan şeklini yansıtıyorum alacalar içerisinde görünen tavana. Oda sessiz olsa da uzaklardan bir yerlerden bir siren sesi süzülüyor açık pencerenin aralığından. Kiminin uykusu kiminin hüznüne karışıyor gerçekle uyku alemi karşı karşıya. Zaman her ikisine aynı oranda hükmediyor. Uyuyanda alıyor hayattan nasibini, uyumayanda ve kaybolan saniyeler diğerlerine katılıyor sessizce...


Uyanık.


06 Eylül 2024

Yanlış

 


    Hani derler ya ne kadar bilirseniz bilin ne kadar anlatsanız anlatın önemli olan karşınızdakinin sizi ne kadar anlayabiliyor, ne kadarını kavrayabiliyor olduğudur. Hatta ne anlamak istiyor ise onu anlıyor anlattığınıza bakmıyor bile doğruluğunu geçtim... Bazen yırtınıyorsun, kendini izah ederken ama anlıyorsun ki gereksiz hareketlere girip strese gerek yokmuş. Hayat öyle bir hale gelmiş ki çoğunlukla insanlar iki kere ikinin kaç ettiğiyle ilgilenmiyor artık. Hiç uğraştırmadan lafı dolandırmadan kaç olmasını istediğini sormak lazım en azından gereksiz zaman kaybından gereksiz uğraşlardan kurtulmalı derim. Bir de anlamamasını geçtim yanlış anlaması yok mu eyvah eyvah çık işin içinden çıkabilirsen... Yıllarca bunun acı sonuçlarıyla karşılaştım çevremde ki insanlarla. Sevdiklerim olmasa takmam bu kadar kafaya çeker giderim de içime dokunan kıramayacağı insanlar olunca iş değişiyor maalesef...

Devam edecek...

Uyanık.

27 Ağustos 2024

Mantık




    Yoğunluğunu hissettiklerinden aldığım haz beklemekten aldığından çok daha fazla oluyor. Sezonu tamamlamış bir dizinin tüm bölümlerini sırayla seyretmek gibi.. Benim yazdıklarımı da peşi sıra okuyanlar bazı yazıların birbirine benzediğinden bahsediyor ki tamamen haklılar. Çünkü bir gülü farklı zamanlarda kokladığınızda aldığınız his sonuç olarak farklı senaryoları ortaya çıkarmayacaktır. Bazı yerlerde bu durum istisna dışı olabiliyor her zaman gerçekleşmese de ama nihai düşünce şablonu belli kalıyor.

    Çevremde ki bazı insanların aynı hatayı yaparak farklı sonuçlar beklemesi gibi anlam veremediğim bir durum var. Mantığını kavrayamadığım insanların attıkları taşın bir mucize eseri uçup gitmesini beklemek aptallık değil de nedir çözebilmiş değilim... Bunun izahını alabilmek de mümkün olmuyor belli ki boyutsal bir durum mevcut farklı evrenlere ulaşma çabası hasıl yada insan olmayan canlıların karakteri test edilme durumu var. Her ikisinde de acemi oluşum su götürmez bir gerçektir. Hayatın tecrübelerinden ders çıkarabilen mantıklı insanlarla karşılaşmak adına sevgilerimle...

Uyanık.


17 Ağustos 2024

Tozlu raflar





    Dokunmadı içimin derinliklerine,,, dokunamadı... 
Artık dokunması da mümkün değil görünüyor. Ben bile şaşırdım açıkçası kendimin bu denli sakin haline...

    Zaman; güneşli parlak yollardan aktığı gibi, karanlıklar içerisinde sessizlikten de geçtiğini gösterdi. Bir zamanlar dünyanın tüm güzel seslerine ve melodilerine eş değer, tüm çiçeklerinin kokularından fazla etkileyen, tüm kitapların sayfalarından daha fazla büyüleyen bir sevinç dalgası hakimdi gizli bahçemin derinliklerine... Ilık ılık akarken damarlarımda, heyecanla çarpan kalpte tempo bulur tüm vücuda heyecan dağıtmasını an be an hissettirirdi en yoğunundan. Neydi o his hani neydi o müthiş kelime ? Başımı döndüren günlerden geriye tozlu raflar, pas kokulu köprü korkuluklarının ardında yosunlu deniz kokuları kalmış sanki...
    
    İnsan; işte onsuzluğu hayal edemezken onsuzlukla sınanıyor, onsuzluğun boşluğunda çırpınıyor, gözler görüyor, kulaklar dinliyor ama nerede destek, nerede buna bir çare ? Yok yok, kabul edilir gibi değil... İnsan; insanlığından çıkmış bencilliğinde yüzüyor neden olduğu yıkıma yarım ağız bakıyor bir anlığına. Günleri, haftaları, ayları, yılları o bir anlığına çevirdiği bakışından fırlatıyor... 

    Hayat amaçtan çok araçların çevresinde geziniyor ve çoğunlukla araçlar olmazsa olmaza dönüşüyor... Muhteviyatının öneminden ziyade bulunduğu kaba odaklanıyor birçok insan... Siyah bir pazar poşetinde üzüm ile acı biberi bir tutamazsın nihayetinde... Binlerce kitabın aynı kağıttan olduğunu bilip içinde yazanların değişkenliğine bakar mısınız ? Kötü ve anlamsız yazıları okuyup kitaplar kötüdür denir mi hiç ? O sayfaların o mürekkebin o kelimelerin günahı nedir ?
    Esas olan iyiyi, güzeli, senin için besleyici olan sayfaları ve içine koyduklarını alabildiğinde, anlamlarını kavrayabildiğinde besler seni sonrasında kitap için ayırdığın yer senindir. Kitap artık bir kağıt parçası halindedir içini sentezlemiş olduğunda bir hokka mürekkep ve yarım kilo kağıt boşa düşmüş olur. Sana kazandırdığı sevebilme kabiliyeti, mutlu hissetme yetisi, aşkla dolabilme kabiliyeti senindir ve ayrıca nasıl bakarsan öyle görürsün,,, Nefret edebilme kin duyabilme gibi kimsenin istemediği durumlar da olabilir. 
    Kendi içinde kendi iç dünyanda onu besleyebilme, büyütebilme özellikleri gelişir. Suya ihtiyaç duyan bir tohumun bir zaman sonra suyu önemsememesi gibi bir şey bu. Artık yaşayabilmek ve büyüyebilmek için öncelikleri değişiyor, besleyeceği materyali havadan duvardan almak gibi oluyor.
    Güneş olmasa da yıldızlar bile kafi gelebiliyor...
   

Uyanık.

15 Ağustos 2024

Yeni adım

    


    Bir adım daha ekledim geçip gittiğim günlerime ve şimdi atacağım bu adım; hayatımın geri kalanına yürüdüğüm ilk adımım olacak. Evet önemli bir an, önemli bir adım. Geçen sene de aynı durum olmuştu bir önceki senede hatta 50 yıldır aynı şey gerçekleşiyor... Bakalım daha ne kadar daha gerçekleşecek bekleyip görelim :)

Uyanık.

13 Ağustos 2024

Stres

 


    Bir daha bir daha bir kez daha... 

Yılıyor insan; insan şeklinde dolaşanlardan. Kendini bir şey sananlardan, umursamayanlardan, lüzumsuzlardan... Aslında yine de insan kendine kızıyor her durumda. Nasıl oldu da hak etmediği halde bunca değeri verebildiğine üzülüyor. Boşuna zaman kayıplarından, boşuna verilen nefeslerden, boşuna adam yerine koyduğu o anlardan hicap duyuyor. Herkesi kendi gibi görmemek lazım iyiyse de kötüyse de bu bir gerçek nihayetinde...

    Eh ne diyelim içimizde fırtınalar esse de yüzümüze takındığımız sahte gülücük maskemizi sergilemeye devam edeceğiz yüz yüze baktığımız ahlaksız insanlara. Utanma duygusundan yoksun sözünün eri olamamış namertlerle yaşamaya maalesef devam ediyoruz ve bir müddet daha edeceğiz gibi görünüyor. 

Annemim sürekli dediği gibi Allah hayırlı insanlarla karşılaştırsın duasına yine yeniden ve derinden bir aminnn diyorum. 

Sevgilerimle.

Uyanık

10 Ağustos 2024

Yorgunluk

 


    Kimsenin sessizliğinden kimseyi sorumlu tutamıyorum. Kendi sessizliğini çözememiş insanların sorunlarını neden başkalarına yüklemek en öncelikli durum haline geldi çözebilmiş de değilim. Eline tornavidayı alanı görmeye dursun insan hemen iş yükleme peşine giriyorlar. Sanki mecbur gibi sanki onun için yaratılmış gibi bir tavır sergiliyor kendini bilmezler. Artık kimseye dert anlatmak da mümkün olmadığı gibi kendi kendine düşünmek bile yoruyor belli bir zaman sonra. Ne olacak ki sanki hep aynı terane hep aynı virane... Her zaman bir can sıkan, her zaman çıban gibi lüzumsuzca ve arsızca ortalık yerde bitiveriyor bir hadsiz...

    Yoruldum... Cidden; her zaman her şeye müdahale edememenin bıkkınlığını hissediyorum ayak parmaklarımda ve siz; ellerim ne halde sormayın bile...


Uyanık.

08 Ağustos 2024

Hafıza

 


    Kim bilir bilmem kaç bin yıl oldu sesini duymayalı... Tüm hisler, duygular, nasıl da arsız bir kedi gibi tırmandı derinlerden gün yüzüne. Koca bir yer kaplamış zamanın en değerli düşünceleriyle. Sessiz, sakin geçen gecenin sabahında dağların eteğinde güneşin çıkması, hiç yabancı olmadığımız o sıcaklığın, o aydınlığın yine yeniden merhaba demesi gibi, huzurun yüzümüze dokunan sıcak ışınlarıyla bedenimize yayılmasını yudumlamak. Tahminim milyonlarca insanın, hayatın efsanevi güzel anlarını yaşamamış, yaşamaya zaman bulamamış olduğunu tahmin ediyorum. En basitinden bir düşünün doğada uyanmanın gecenin karanlığından çıkan gökyüzünün lacivertten sarıya dönüşünün adım adım resmini kaç kişi hafızasına kazımıştır ? 


Uyanık.

05 Ağustos 2024

Temkinli

 


    Hangisi iyi emin değilim açıkçası... Belli bir rutinin süre gelen alışkanlıklarını yaşamak mı yoksa rüzgar esintisine ayak uydurup orada burada takılmak mı ? Zira hayatın bu zamana kadar olan bölümünde rüzgarı dinlemedim hiç ve köklerine sıkıya sarılmış bir yaprak gibi direndim özgürlüğe... Hangisi iyi diye bir kıyas yürütmek benim için imkansız. Bilinmezliklerin yorumunu kim yapabilir ki ? Tahminler, ilk akla gelenler hep iyiyi işaret etse de ince düşüncelerin sonunda değişikliklere pek de sıcak bakamıyor insan. 

    Yani işin özü yenilikler biraz risk teşkil ettiği için temkinli olmaktan geri duramıyor insan...

Uyanık.

02 Ağustos 2024

Gidiş

 


       Günün anlam ve önemine açısından değerli bir çalışanını kaybeden firmamda; eksikliği hiç doldurulamayacağından emin olduğum bir arkadaşa veda etmenin derin üzüntüsünü yaşıyorum. Belli bir dönemin yoğun akışında aynı şartlar altında çalıştığım bu arkadaşımı da uzun yıllar unutmayacağımdan eminim. Bir çok bilgi paylaşımı gerçekleştirdiğimiz zaman içerinden kendisine birçok konuda tavsiye ve bilgi aktarımıma karşı bende kendisinden hayata dair bir çok anlamda bilgi edindim. Samimi, doğru ve dürüst olduğunu, olmadığı yada olmak istemediği kısımlarda sakinliğini koruması yolunda yardımlarımı eksik etmediğimi düşünüyorum. Her yaşın kendi fikir ve düşüncelerine saygı duymayı daima ön planda tuttuğumu yeniden sergilediğime de çok seviniyorum ayrıca. Bana ve benim gibi kendisine saygı duyulan insanlara karşı saygılı ve seviyeli davranışından dolayı kendisine sonsuz teşekkürlerimi sunarım. 

    Sağ ve selametle yolun açık olsun sevgili Arkadaşım...

Uyanık.

23 Temmuz 2024

Karmaşa

 


Unutulmuşlar arasında bir yıldız

Yıldızlar arasında en parlak olanı

İplerin sessizce uzanan değerleri

Sevgi dersen avuçlar dolusu

Ama aşk tozlu raflar arasında 

Nerde kaldı güzel günlerin umutları 

Çiçeklerde dolanan arılar nerede ?

Bu; kaç bininci tutulan nutkum 

Yollarda unuttuğum suskun adımlarım

Gülüşler var yine de aklımdan çıkmayan

Peşi sıra gelen çözülemeyen konular

Uykulardan uyandıran kâbus molaları

Boşluklar, aralar, aralarda kalanlar...

Zamanın ince çizgisi kaybolmak üzere

Ufuklara yazılan şiirler, şiirlerde bilmeceler...


Uyanık.

22 Temmuz 2024

Yine yeniden



    Sakince karmaşaya yeniden dahil olmak. Kimse yokluğunu hissetmemişken tekrar her zaman olduğun noktaya geri dönmek. Robotlaşmış insanların kesimhaneye giden tavuklardan ne farkı var ki ? Amacımız nedir ?  Nefes almak, zengini daha zengin etmek, belki birkaç gönül e dokunmak tekrar unutulmak adına ya sonra ? Bir kavanoza doldurduğumuz karıncalardan ne farkımız var ? Bizimle açılan bir deftere alabildiğince yaşadıklarımızı doldurup sonra toprağın altına ellerimizle yerleştirmek. Benimkisi mini bir içe dönüp kafa dinleme adına yapılan tatil sonrası serzenişler ve benim gibi birçok kişinin de iç dünyasında ilmik ilmik işlediği düşünceleri... 
    Yani kısaca kaldığımız yerden yine yeniden hayatın sıkıcı çalışma temposuna devam edeceğiz. Hep birlikte. :)

Uyanık.

10 Temmuz 2024

Temenni

 


    Kucak dolusu sevgiler... Bugün sabah dinlediğim radyo programında sunucunun temennisine katılıyorum gönülden... Sevgi kelimesinin basit bir anlayışa gelmiş zamanımızda laf olsun diye söylenen bir söz diye düşünüyorum.  Çok da görmemek lazım aslında bir tarafta gizli hesaplaşmalar, kurgular, hasetler, şüpheler diğer tarafta büyük bir gönül rahatlığı...

    Kendinden emin insanların kelimelere takıntılarının olmadığını gösterdikleri hal ve hareketlerinden net bir şekilde anlayabiliyoruz. Ve her şeye rağmen durağan beyin aktiviteleriyle de o denli huzurlu olduklarını görüyoruz... Bu; bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha test edilerek onaylanmıştır. Hayatı; olduğu gibi kendi halinde ve kimsenin özgürlüğüne temas etmeden yürütmek bir yetenek değil bana göre. Bence öğrenilebilen şeyler içerisinde ilk sıralarda yer almalı ve bunun için okullarda hazırlık adı altında eğitimleri yapılmalı diye düşünüyorum.

    İnsanlığa hazırlık... Daha matematikte çarpım tablosunu öğrenmeden bunun öğretilmesi gerektiğine inanıyorum. Sırf bu yüzden insanlık kendini bilmezlerin hadsizlerin dolup taştığı bir yer haline geldi zaten. Bencil bireylerin çoğalması şımartılan ailelerden kaynaklanıyor. Öğretimin yerlerde olduğu memleketimde eğitimin de yeterli şekilde yapılmadığı aşikar ortada. Üzülüyor ve hüzünleniyorum insanlığın günden güne kötü gidişatına tesadüf ettikçe.

    Aklı başında zeki insanların seçici davranmaları kendilerinden başlayarak mükemmel olmasa da yüksek seviyelerde kendilerini geliştirmeleri de olmasa mağara insanlarının bir tık üzerinde kalacağımıza adım gibi eminim. Görünüşün; iç dünyanın yansıması olabileceği fikrinin benimseneceği zamanların çok olmasını temenni ediyorum. Mükemmelin asla gerçekleşemeyeceği olgusunu kabullenmiş ama buna yaklaşmak adına hayat çizgisini şekillendirmeye çalışan insanlarla karşılaşmanızı dilerim.

    Sevgilerimle. Hatta kucak dolusu sevgilerimle. :)


Uyanık.

08 Temmuz 2024

 



   Sırada hangi adım vardı cidden anımsamıyorum. Ne çok uzun zaman durmuşum burada... Yalnızlığı tanımlamak gerekirse gölgem bile terk etmiş beni diyebilirim. Var gibi gözüken her kim varsa böylelikle çıktı ortaya. Bir ben ve bir beni taşıyan benden geriye kalanlarlayım. Ne kadar güzel ne kadar sakin zamanların kadehini yudumluyorum yine yeniden...

Uyanık.

05 Temmuz 2024

Günler

 



    Günler; dünlerden yarım kalan işleri taşıyor ve yorgunlukları da sürüklüyor peşi sıra. Oysa takvimler değişiyor, mevsimler değişiyor, insanlar değişiyor. Aldığımız nefes bir sonra ki günün özlemini dolduruyor içimize... Saatleri es geçiyoruz artık dakikalar kaldı her şeyi geride bırakmak için. Yine de aklımızda yarınlara ait tonlarca plan taşıyoruz. Hep bir yük hep bir meşguliyet ve çoğunlukla eziyet... Nasıl bir keşmekeş bu ?

    Kendimizi bile kandırmaktan geri durmuyoruz ki çevremiz olan sevdiğimiz insanlara karşı dürüstlüğü nasıl düşünebiliriz. Bize iyi gelen insanları da aynı kefeye koymuyor muyuz sanki topyekûn kıyım yaparken ? Her şey iyi olacak, her şey yoluna girecek, her şey mutlu bitecek yalanına herkes gibi kendimizi de dahil etmiyor muyuz sanki... Şu bir gerçek ki değişmeyecek... İyiye gitmeyecek, her geçen gün eskisini arar hale geleceğiz. Bazen oh be diyeceğimiz nefes alabildiğimizi hissettiğimiz zamanlar olsa da bu bize yetmeyecek. Yetmedi çünkü, yetmiyor... 

    Asla inkar edemem özlemle, hasretle ve sevgiyle sarılmanın, o küçücük anını bile düşünmenin sonsuza uzanan kapıyı araladığını... İyi ki diyorum hafızalarda daimi yer edecek bu zamanları yaşamışım. Ama her çıkışın bir inişi her başlangıcın bir sonu mutlaka oluyor. Senin yere göğe sığdıramadığın gün geliyor seni yerle bir ediyor... O yüzden "her zaman, çok, gibi kelimelerin olduğu cümlelere de inancım kalmadı... Kimse de bana güzel günleri, mutlu sonları savunamaz. Yani artık hep aynı masallara hep aynı teranelere karnım tok benim... 

    Al işte dünlerden kalanla başladık yorgunluklar neleri getirdi bize... Her şeyin güzel olacağı sevgi dolu, mutlu, huzurlu günlere...

Uyanık.

02 Temmuz 2024

Sonuç

 


 

    Neyi çok istiyorsun ? 

    Buna ulaşman için süper bir yol fikri vereceğim. Yıllardır beklediğim, umut ettiğim hayalini kurduğum gerçekleşmemiş her şeyin nedenini biliyorum ve size hayallerinize ulaşmanız için vereceğim tüyoyu mutlaka değerlendir. Bunca zaman çok uzakta gördüğünüz hatta imkansız diyeceğiniz ne varsa adım adım ulaşılıyor oluşuna şaşıracaksın. Veee evet bu kadar kolay mıydı diyeceksin bunca zaman nasıl göremediğine hayıflanacaksın. 

Uyanık.

29 Haziran 2024

Kamp

 


    Sıcaktan kuruyan toprakla beraber dudaklarım da çatlamış, uzun soluklu yürüyüşümün sonucu olarak. Ağaçlar arasında da olsa güneşli bir yaz gününün etkileri altında ne kadar oldu bilmem böyle bitmeyen bir yolculuğa çıkmayalı... Günlük adım ritüelimin rekorunu bir daha kırılamayacak şekilde yükselttim bugün. Ne çok düşündüm, ne çok konuştum kendimle. Çok konuda aynı fikirleri kabullendi benliğim ve bir çok konuda tartıştık. Haklıydım hep biliyorum ama o yerde ki taşlara yanlış basıp düşmemek için dikkat kesilmişken birde iç dünyamı ikna etmeye çalışmak hiç de kolay olmadı.

Zaman aktı ben yürüdüm, bulutlar süzüldü ben yürüdüm, güneş eline aldığı yakıcı kırbacı ile vurdukça vurdu ben yine yürüdüm. Bilseydim belki bu yolun göründüğü kadar basit bitmeyeceğini çıkmazdım, yine konuşurdum kendimle nefes bile almadan ama yürümeden, yorulmadan... 

    Hoş kendiyle kalmadığı zamanlarda insan hep bir uğraş buluyor nasılsa ya bir telefon ya bir teknolojik aletle geçiriyor zamanını... Bir çok kişi kendiyle baş başa kalmıyor, kalmak ta istemiyor. Belki de tanıdığı benliği yüzünden konuşmaya layık görmediğinden, önemsemediğinden. Açıkçası herkes başaramaz iç dünyası ile hesaplaşmayı, doğrularıyla, yanlışlarıyla, hakkıyla... 

    Alışkanlık yaptı hafta sonlarının sessiz sedasız zaman geçirmeleri. Kendim ve kahyasının özgürlüğünde kurulan çadır ve kimsenin sessizliğinde bir orkestra kalabalığında orman sesleri... Ne çok tavsiyem var aslında huzur bulunan durumları izah eden. Belki de aynı düşüncede değilizdir sizlerle. Herkesin beğenisi farklı olabiliyor nihayetinde. Kalabalıkları sevenler de vardır kalabalıklar içerisinde yalnızlığı sevenler de... Aslında neyle mutlu iseniz hayatı onunla yaşamanız, onunla meşgul olmanız temennisi içerisindeyim. 

    Her şey gönlünüzce olması dileğimle.

Uyanık.

24 Haziran 2024

Arşivden




    Meğer sebep ben mişim...

    Koşmama engel olmuş yürüyüşlerim ve yürümeme engel ayakta durmalarım... Durmak için ayakta kalmama engel yine ben mişim... Oturamayışım yatmalarımdan dolayı imiş ve gözümü açmama da engel uyumalarım...

    Hep bir adım ilerlemeyişim, yerimde kalmaktan öteye gidememiş olduğumu görüyorum. Çok şükür şu her türlü kötülüğünü gördüğümüz bu insanların içinde yine de nefes alabiliyor ve yaşayabilme kabiliyetini kazanmışız. Dünyanın kötülüğü diyesim geldi ama dünya değil hiç bir zaman sebep olmadı... Her şeyin başında hırsını her daim yenilemiş ve kin tutan insanlar, insanlara zarar vermiş daima. Neden, niye diye anlamsız gördüğüm sebepleri düşünürüm arada. Sanırım farklı bakış açılarına sahip insanların insan olmaktan başka düşünceler içerisine girmesi diyebilirim. Herkes de aynı oran ve değerde olmayan vicdan, ahlak ve insan olmanın onuru tüm dünya dengelerini değiştiriyor. Oysa temel ihtiyaçları herkesin birbirine yakın seviyede olduğunu herkes de bilir. Farklı düşünceler içerisine giren şahsiyetlerin vicdansızlıkları, ahlaksızlıkları ve onursuzlukları dünyanın kötü olmasına sebep teşkil etmektedir. İki kardeşin bile birbirine husumet beslediği bir yapımız olsa da bunu tercih etmeyen kalbi temiz niyeti halis kişilerin çevremizde olmasını da her daim istemişizdir. Bu her zaman oldu ve her zaman da olacaktır. İyi ile kötü, temiz ile pis, beyaz ile siyah ayrımı kesintisiz yapılacaktır dünya sonuna kadar. İnsan kendi iç dünyasında kendisiyle bile çelişirken, olmadık bir yerde ve zamanda kendisiyle bile savaşırken çevresiyle neden barış içinde olsun ki. İşte burada vicdan ve ahlak seviyesi ön plana çıkıyor.

İyi insan... Kime, neye göre, hangi değerler ışığında ?

11 Haziran 2024

Eğitim

 



       Farkında değil bazı insanlar kendi bencilliğinin...  Kendini görmediği yetmez gibi çevresinde eleştirmediği de yoktur.  Her türlü hakarete varacak seviyede yerden yere vurmayı da ihmal etmez. Her şeyin en iyisini bilen, her dediğinin muteber sayılmasını bekleyen, durmayan, durdurulmayan nadide insanlar. Çevresine de itiraz etmeyi edebinden seçmeyen insanlar tesadüf ettiği için dozajı daima artıran şahsiyetler. Belki de bulaşmasından çekindikleri için, uğraşmak istemedikleri için sessizliği seçiyor madurlar  Kimse bir şey söylemeyince ne yapsın o da aynaya bakınca görülmüyor iç dünyasının karanlık tarafı... 

Her yere yetemesek de yettiklerimize göstermeye devam ediyoruz yanlış yolları şükürler olsun. Böyle insanların patavatsız hallerini yüzlerine vurmayı seviyorum. Keyif aldığımdan değil ama insana yardım esastır prensibini daima taşımışımdır ve taşımaya da devam edeceğim. Sevildiğim kalpler sevilmediğimden fazla olduğu sürece sorun yok doğru yolda olduğumdan eminim. 

    Eğitim şart ilkesi önderliğinde taşıdığım bayrak altında toplanan insanlara örnek teşkil ettiğimi görebiliyorum. Sadece çevrem nasiplenmiş olsa da bir yerden başlamak, hiç bir şey yapmamaktan iyidir diyorum. 

Sevgilerimle.

Uyanık.

04 Haziran 2024

Yankı

 


    Sıcak günlere geldik yine... Sabahın erken saatlerinde tepenin zirvesinden başını gösteren güneşin sıcaklığını hemen hissetmek mümkün olabiliyor. Daha nemlenmemiş ve buğulanmamış temiz hava uyanmamış şehrin semalarında göz kırpıyor. Kimin dikkatini çeker ki gökyüzünün berraklığında süzülen bir kuş, belli bir irtifadan giden uçağın cetvel çekmiş gibi bıraktığı iz, bir yaprağın iç huzuru yakalayan salınımı? Akıllarında kim bilir hangi problemlerle uğraşıyor insanlar? Yarını düşünmeyen gelecek derdi olmayan bu kediler köpekler bizden daha mı şanslı dersiniz ? 

    Dün neydi nasıldı ? Sahi kendimize, çevremize, dünyaya ne katkı sağlamıştık?  Neleri kurtardık insanlık adına ? Eritiyoruz günleri acımadan amaçsız ve gayesiz... Mecburiyetten yaşıyoruz gibi. Kendi bencilliğimizde kurduğumuz dünyamızda kendi minik alanımızda nefes alıyoruz oysa. Fanus içinde dolaşan balıktan farkımız ne ? En mükemmel ortamı da yapsanız boş bir akvaryumda kursanız ne fark edecek onun için? Gizli sevinçlerini anlayabilecek miyiz ? Ondan bile daha kötüsünü sergiliyoruz çoğu zaman farkında olmasak da... Siz bunları da bir düşünün hayat keşmekeşimin arasında fırsat bulabilirseniz...

      Bizim istediğimiz şekilde gelişmeyen olaylara verdiğimiz tepkiler, farklı zamanlarda farkı seviyelerde oluyor. Hele sizin de dahil olduğunuz bir durumda sizi etkileyecek ve sizde derin izler bırakacak kararları alan insanları anlayamadığınız durumlar olduğunda... Acele etmeyin her cümlede irdeleyin bir düşünün kimin çizgisinde işleri yolundan alıkoydunuz ? Kimin mutluluk yankılarına mani oldunuz ? Kimin aheste çalan müziklerine engel, kimin görsel manzaralarına perde çektiniz ? Her şey sizinle alakalıydı ve olması gereken oldu öyle mi ? Ya değilse ? Ya atmadığınız ve geri döndüğünüz o son adımda hep beklediğiniz mutluluğun ilk adımı olma ihtimalini ortadan kaldırmışsanız ? Ya olmayacak bir yerde konuşmuş ve olmayacak bir yerde susmuşsanız ? Eminim yaptıklarınız veya yapmadıklarınız ile ilgili kendinizi rahatlatacak bahaneleri çoktan buldunuz bile... :) 

    Güne yeni başlayan gökyüzüne bakın arada ama bakmak için değil görmek için... Ağaçlarda öten kuş seslerine odaklanın duymak için değil dinlemek için... Aldığınız nefesi ciğerlerinizin her bir köşesine çekin derin derin yaşamak için değil yaşadığınızın farkına varmak için... İç dünyanızı hissedin arada kendinizi mutlu kılmak için değil mutluluğu hissetmek için... 

    Dikkat edin sizden gelen ve sizden giden yankılara...

    Sevgilerimle...

Uyanık.

31 Mayıs 2024

Bahçe

 



    Vazgeçmelere doymuyor insanlar. Belki de ben; bunları gördüğüm için inadına sahip çıkıyorum vazgeçilmezlerime. Kim nereden bilsin söylenmemiş sözlerimi. Kim nereden bilsin içinde süzülen düşüncelerimi. Kim nereden bilsin gizli bahçemin solmayan güllerini...


Uyanık

29 Mayıs 2024

Hayat

 



    Tutuk nutkum geçen her günün bir kayıp olduğunu bilerek yaşamaya devam ediyor. Olması istenenler, olması beklenenler, olmamışlar, olmayacaklar içerisinde süren karmaşanın arasında nefes almak. Çok negatif gözükse de genele yayılan huzurun etkisi altında olduğumu inkar edemem. Negatif düşüncenin, pozitiften çok çok daha hızlı yayılabildiğinin keşfi tarih kitaplarında yer almasa da herkes tarafından bilinmektedir. Yeter ki insan istemeye görsün yeter ki insan bir miktar gardını düşürsün. Yer çekimine kapılmış bir kaya gibi yuvarlanmaya başlıyor büyük yamaçlardan tüm enerjimizi gösteren modumuz. 

    Yaşamayı bilmiyoruz, Nefes alamın birkaç lokma yemek yemenin sonrasında vücut ifrazatının doğallığında yaşadık diyoruz. Bir nesne gibi yer değiştirip hayatta ki tek görevimiz gibi çalışma hayatında yer alanın o ezici çarkların içerisinde boğuşmanın adını yaşamak olarak biliyoruz... Ne kadar yazık. Ne kadar buhran verici. Ne kadar çaresiz bir kabulleniş...

    İsyan da etsen o cenderenin içerisine girdin mi vizyonun da sınırları daralıyor. Vizyonsuz gülüyor, vizyonsuz geziyor, vizyonsuz uyuyoruz günleri devirirken... Neyin tesellisi kucaklıyor farkında olmadan değişiyoruz ve her geçen gün kısıtlıyoruz günlük git gel yaptığımız dünyanın minnacık toprak parçasını...

    Nefes alıyoruz ya yetmez mi ? Haykırışları can oluyor kendi kendimizi kandırmak adına. Ne kadar acizane...  Kendi kendimize yaptığımız şeyleri görmüyoruz, görmek istemiyoruz... Belli bir zaman sonra görsek de idrak edemiyoruz gördüğümüzle kalıyoruz. Günlük rutinimizi oturup düşündüğümüzde bedenimize de benliğimize de taktığımız kelepçelerin parlaklığında mutluluk duyuyoruz. Bu mu hayat ? Bu mu yaşamak? Bu mu tüketmek ömrü? Hem de hiç acımadan... İçimizde yaşattığımız sevgilerle hapishanelerimizi gül bahçelerine çevirmekten başka başarabildiğimiz bir şey yok ki onu da kaçımız başarabiliyoruz belli değil... 

    Düşünülecek, kararlarımızı irdeleyecek o kadar çok şey var ki... Okuduğumuz kitapların içerisine entegre edilmiş mürekkeplerle yazılan milyon kelimelerin ifadeleri de bizi değiştirmeye yetmeyecektir. Yüzyıl önce yaşamış yok olmuş simalara bakarak varlık, yokluk kıyaslamasını yaparken  yüz yıl sonra aynı kıyaslamalarla anılacağımızı unutmamalıyız. O da bir yerde hatırlanabilirsek tabii ki...Ne yaşarsak bizimle yaşıyor, ne yaparsak bizimle kalıyor. Nefes almaktan fazla yaşamak için kalkmalı yola çıkmalı... Belki ayaklarınız üzerine kalkmak zaman alsa da içiminizde ne gerekiyorsa yapmanız temennisiyle...

Sevgilerimle. 

Uyanık.

22 Mayıs 2024

Yanmak

 


    Aşksız olma ki ölü olmayasın,

Aşkta öl ki diri kalasın... demiş Mevlana Celalettin Rumi 


    Neye, nerede, nasıl ? diye düşünüp yorma kendini o kendini de bilir zamanını da... Anlatmaya da kelimeler yetmez yazmaya da... Hislerin her bünye de farklı etki yapması her insana farklı şekilde tesir etmesi gayet normal bir durum olsa gerek ama yine de anlatılamayan hislerin insan üzerinde bıraktığı etki yakın seviyelerde oluyor. O yüzden; 

    Ben ol da gör... demiş büyük düşünür kelimelerin yetersizliğinde...

    Sürekli eskimeyen her günün taze kalen tek düşüncesi varsa eğer; Anmak, yanmak ve bunlar olurken şikayet etmemek neye delalet eder ki ? Her gece uyurken son akla gelen, her sabah uyanınca ilk akla gelen şey aynı ise işte yanmaktır. İşin bu noktada şikayet edilmemesi ve acıtsa da dahasının istenmesi garip değil mi sizce de ?

    Gökteki yıldızların yanında parlayan kocaman dolunayın aydınlattığı yeşil ovanın , dağ eteğinde ki büyük çınar ağacının altında sanki dünya da başka kimse yokmuş gibi yapayalnız kalmaya benzer bu. Bilen de bilir yaşayan da unutmaz... Unutmamalı da... 

Uyanık.



17 Mayıs 2024

Uçurtma



    Söylemekle söylememek arası, kalmakla gitmek arası hallerin değişkenliğinde geçiyor günler. 

    Her şeyi anlatsam ne olur ki sanki ?.. Ne kaybederim ? Ne eksilir benden? Sonuna varamadığım şöyle dursun önümü kaplamış sis bulutlarının ardında yolu bile göremez iken neden duruyorum ki ? Zamanın her geçen gün azaldığına şahit olurken içimde ki bu son baharı nasıl da gizliyorum oysa... Sanki koparacaklar mı çiçeklerimi, kesecekler mi ağaçlarımı, Yeşil vadilerimi talan mı edecekler, Pamuk tarlası görünümlü bulutları siyahlara mı boyarlar güneşime mani mi olurlar ne ? kimsenin duymadığı, duyamadığı içimde çılgınca çalan müziklere mani mi olacaklar ? 

    Ne kazanırım da derdim ama bundan daha fazlasını kazanamayacağımı da hissediyorum. Bir adım yaklaşamam diye tahmin ediyorum ve ne olursa olsun sonu değişmeyecek uzaklaşmanın çok erkene alınmasını sağlayacağını biliyorum. İçimden geçen binlerce güzel kelimenin, renkli ışıklarla sarmalanmış büyüsünü bozmaktan korkuyorum kısaca...

    Yine her şeyi kendi rutinine bıraktığım günlerden biri daha geride kalacak gibi hissediyorum. İçimde ne yeni keşifler yapacak, nede karmaşalar içerisinde giden bozuk düzeni değiştirmek gibi çılgın bir istek yok. En iyisi kendi iç dünyamın dingin baharında hafif esen rüzgarda gök yüzünde süzülen uçurtmamın ipini çekiştirmeye devam edeyim. 

    Sevgilerimle...

Uyanık.

03 Mayıs 2024

Haydi

 


    Haydi... Haydi gel tut elimi bir değişiklik yapalım sabahın erken saatlerinde... Günün yeni aydınlanmaya başladığı sabahın serin saatlerinde yürüyelim güneşin doğduğu topraklara. Mavinin her tonunu beraber inceleyelim... Kol kola aynı adımları sıralayalım dinlediğimiz müziğin eşliğinde. Kuşlar eşlik etsin güne merhaba derken ağaç yaprakları. Küçük bulut kümeleri ile yarışalım geçmeden, terk etmeden...

    Haydi... Düne, dünlere inat bugün bir parça umutla yarınlara bakabilmenin değişikliğini yaşayalım. Değişmemeye inatla direnen olumsuzlukları atalım elimizin tersiyle bir kenara... Ne değişir, neler değişir ah bir bilsen...

Günaydın...

Uyanık.

29 Nisan 2024

Pozitif



    Bir tebessüm bırakıyorum buraya, ileride kötü günlerimde aynı hissi yakalayabilmek adına...

Her şeye rağmen mutlu ve umutlu olmanın pozitif yanını hayatım boyu hissetmişimdir. Sevgi ve muhabbetle...


Uyanık.

24 Nisan 2024

Umutlar

 


    Günlerden film arasının tamamlandığı gün, aylardan yaza başlangıç yıllardan geriye ne kaldıysa... 

    Uzun zamandır devam eden iyileşme mücadelesinin henüz yarısına bile gelmediğimi düşünüyorum. Zaman su gibi akarken hayatımızdan yaşam boyu önem arz eden değerlerin başında sağlığın geldiğini daha bir iyi anlıyor insan rahatsızlanınca. Her şey iyi olacak temennisiyle umudumuzu arşa çıkartıyoruz. Daha ne kadar su içebileceğimizin, daha ne kadar anıları yaşatabileceğimizin belirsizliğinde nefes almaya gayret gösteriyoruz. 

    Kim bilir bu yazılarımın son yazılar olabileceğini, kim bilir hayata dair son izlerin burada kalabileceğini...

Hayat kısa doya doya yaşamaya bakın sevgiyle kalın


Uyanık.

15 Mart 2024

Yağmur

 


    Yağmurlu sabahın ıslak sokaklarında süzüldüm henüz aydınlanmamış havanın sessizliğinde. Havada kalmış son bir kaç damlasının yere düştüğüne şahitlik etmek ister gibi izledim damlacıkları. Bahara gelmemiş mevsimin kuru ağaç dallarına dokunan yağmur damlalarında dolaştım. Her birinin sokak lambalarında parlaması, gökyüzünde göremediğim yıldızların ağaçlarda dolandığı hissini veriyordu. Bazen küçük bir esintinin yüzüme serin serin dokunmasına aldırmadım. Üşümediğimden değil ama her şey gibi bunun da bir tercih meselesi olduğunu biliyordum ve aklımdan kalbime yol bulan düşüncelere engel olmasını istemedim. 

Arada bu esintiyle beraber yüzüme uzanan damlaları da hissettim. Şapkamın siperliğinde birikmiş bir damlanın ahenkle yere uzanmasını gördüm. Kulaklığımda çalan müziğin ritmine ayak uydururcasına yürümeye başladım. Arkamdan gelen o kauçuk lastiklerin kulaklığıma rağmen ıslak yolda çıkardığı sesi duyabiliyordum. Parke taşlarla kaplı kaldırımda durdum. Islak yollarda parlayan farlar, gürültülü bir motor sesi ile birlikte yanımdan geçen aracın arkasından seyrettim bir müddet. Yine sessizleşen yine sokak lambalarının yansımalarıyla bütünleşen yola baktım. Sessizliği; aldığım nefese katarak olabildiğince doldurdum ciğerlerimi.

    Bir damlanın hayat hikayesi nasıldır ki ? Kim bilir nerelerden ne şartlardan geçip geldi burada diğer binlercesiyle buluşup kaybolup gidiyor önümden diye düşündüm. Bizim gibi, tüm canlılar gibi, hatta bir damla yağmur tanesinin de bir ömrü vardı ve varoluşuna göre kendisine verilen süreyi tamamlamak için gerekli oluşumları gerçekleştiriyordu. Belki dünya kuruldu kurulalı kaç milyonuncu kez toprakla bulutlar arasında mekik dokumuştur Allah bilir. Her defasında olması gerektiği şekilde ve zamanda yerinde hazır bulunmuş, görevini en iyi şekilde idame etmiştir eminim. Yani ıslanacaksak bu er yada geç gerçekleşecektir. Adım attığımız kaldırım bir şekilde bizi bekler, aldığımız nefes için hava bizim için her defasında toparlanır, dalından kopardığımız bir yaprak koparmamızı bekler. Kendi irademiz sanırız çoğu şeyi ama bazı şeylerin ne önüne geçilebilir ne de bundan kaçılabilir. 

    Aslında uzun uzadıya bu konuyu düşünecek bir zamanda olmadığımı da biliyordum ve karşı yolda beni bekleyen araca doğru hamle yaptım. Gürültülü motorun sesi yaklaştıkça arttı ve arttıkça düşüncelerime saplandı. Sessizce hayatta bana ayrılan bölümü gerçekleştirmek için araca binerek sokak lambalarının aydınlattığı ıslak yollarda hayatın keşmekeşine doğru uzanıp gittim... 

Uyanık.

14 Mart 2024

Sezgi

 


    Merhabalar...

    Yeni günün henüz güneşi göremediği coğrafyasında serin sabaha gözlerini açmış, içinde umutlu, mutlu, huzur dolu beklentilerini barındıran sevgi dolu insanlar. Güne pozitif başlamak için nedenleri olan insanlar her daim ilgi alanıma giriyor. Onların bakış açıları, onların gözlerinde ki o ışıltı ve gerçeğin fotoğrafını çekebilen sezgileri... Bazen görebildiklerimi görmediklerine şükrediyorum insanların. Yargılamanın, en ufak bir terslikte kestirip atmanın ayyuka çıktığı zamanda boş vermeyi bilen sayısı ne kadar azaldığını görebiliyorum. O yüzden sezgileri kuvvetli insanları seviyorum... 

    Çivi çiviyi söker derler ya ne maksatla ne mânâda dedikleri konusu kesin araştırılmalı. Her konuda bu durumun gerçekleşmediğini biliyorum şahsen. O yüzden çiviler yerinde kalmalı yeni çiviler için de bir yer hal çaresine bakılmalı diye düşünüyorum.

    Zaman akıyor, her gün yaşanabilecek güzel anlar için fırsatlar kollamalı, kaçan imkanlar, geriye alınamayacak kararlar karşımızda el sallıyorken özellikle... Her şeye rağmen huzurlu ve mutlu kalabilmek adına serin sabahlara daha sakin daha pozitif duruşlar için bazen söylenecek iki kelimenin söylenmemesi gerektiğine inanıyorum. Ben halen aynı yerde, aynı çizgide, belki biraz eksik belki biraz kırıklar içinde olsam da günleri mutlu geçirebilmenin yolarını keşfettiğime seviniyorum. 

Sevgilerimle...

07 Mart 2024

Gece



Uzun muydu kara gece ?

Sabahı ansız kaybeden 

Sis miydi yolları kaplayan ?

O camlara perde misali...


Hangimiz kara geceydi ?

Hangimiz geceye inen ?

Yıldızlarla selam veren,

Sessizliğe sakince seslenen...


Uyanık.

27 Şubat 2024

Sonsuzluk

 


    Sonsuzluk ve ötesine...

    Sayılı günlerimizi, tüketiyoruz ne kadar kaldığını bilmeden, hoyratça harcıyoruz yine her zaman ki gibi hiç acımadan. Öyle çok boşa vakit harcıyoruz ki; kaybettiğimiz gerçeğini uzun bir müddet sonra algılayabiliyoruz. O da durup bakarsak tabii. 

    Şu bir gerçek ki içimizde biriken özlemler ve hasretlerin haykırışları gökyüzüne yükselirken en ufak bir yüz hareketi bile yapmamayı öğrenmiş haldeyiz. Ne çok kabiliyetlerimiz oldu be kısa ömrümüzde bize özel bize has... İşin sonunda alıp mezara gömeceğiz tüm biriktirdiklerimizi kendi ellerimizle...

    Oysa içimde yeni kabuğundan çıkmış kanatlarına gerekli havayı pompalamış, uçmaya hazırlanan kelebeğin heyecanını hissediyorum. Tempolu bir müziğin anlamlı sözlerini mırıldanıyor her kalp atışında hissiyatım. Gün doğumunda serin havanın yüzüme çarparken nemli kumlarda koşturmanın coşkusunu kim istemez ki? Sarıdan siyaha tüm renk tayflarını gökyüzünde seyrederken yılları içime dirhem dirhem çekiyorum. Gözlerim doluyor içime dolan ağlama hissini tarif edemem. Kaybediş mi bu, eksilmek mi. eksik kalmak mı? Yetememek mi ? Ufuklarda ansızın belirecek, beni hayrete düşürecek o beklenene bakar gibi bakıyorum. Beklediğimden de değil, bir şeyin gelecek olmasını istediğimden de. Hoş ne beklenen gelmiştir ne bekleyen beklemekten pes etmiştir. Benimkisi bir amaca, bir ümide bel bağlamak belki. Ya da aklın almayacağı filmlerden bir sahne görmek ister gibi. Bir anda alabora olacak beklentisi... Maksadım; sonuna bakmadan sadece beklemenin ehemmiyetini yaşamak, sonuna ulaşmaktan çok, o sona gitmenin mükemmel hissiyatını çekmek içime... Kelimelerin yetersizliği içinde boğuluyorum. Yine anlatamadığım yüzlerce yazılarımın arasında kaldığımı biliyorum. Vaktim olursa yine yazılarımda bu şekilde kalacağımı da biliyorum.

    İşte bir göz kırpması sonucu gerçeklerin gün yüzüne çıkası hasıl oldu. İçimizin ne olduğuna bakan yok artık bu dünya da... Dışından eskimiş, viraneye dönmüş yüz hatlarımızın içini kim görsün ki... Kim ne yapsın gözlerinin yanları kırışıklıkla dolmuş, ömrünün neredeyse son çeyreğine merdiven dayamış birinin iç dünyasını... Belki de kimse görmemeli kimse bilmemeli bana ait olan, bana özel, bana değerli olanları. Her gün belli zamanlarda kendi gizli bahçemde koşturduğumu kim neden bilsin ki ? Her mavi tonu mavi gibi görenlerin her tonla farklı bir dünyaya kapı açtığını, her kapının ardında mutluluğa huzura koşturan hayallerimi kim nerden bilsin ki ? Kime ne içe akan yaşlar?... Kime ne kendimi tutup yutkunmalarım?...

    Yine bir gün, yine yeniden, kim bilir belki bir ufka yürürken yada o yolda yürümenin hayalini kurarken tekrar karşılaşırız. 

    Ya da hep içimize bu hayalle sona uzanan bedenimize el sallarız.

Sevgilerimle...


Uyanık.

05 Şubat 2024

Rutin

 



Günaydınlar...

Rutine dönmüş hayatın günden güne içine çeken, kendini önemseten düşünceler kurcalıyor aklımı. Yaşadığın mekan, bulunduğun zaman, çevrende ki kişiler... Olmaz dediklerimin bir sonra ki levelinde oluruyla karşılaşıyorum. Oysa daima büyük ve kesin konuşma derler bu tecrübenin cenderesinden geçenler... Birisi de ben olmama rağmen yine de akıllanmıyorum. Akıllanacağım da gözükmüyor ufukta.  Kesin olmaz dediklerimle yüzleşirken tamam bu iş olur dediklerimi de anılara teslim ediyorum. Zaman zaman akışına bıraktığım olsa da önemsiyor her detayı benliğim... Böyle geldi böyle gidecek bu huy, bu alışkanlık, bu kişilik artık adı her neyse...

Gününüzün haftanızın sevgiyle geçmesi temennisiyle.

Uyanık. 

20 Ocak 2024

Kahve aşkı.




    Mermer zemini döven topuklu ayakkabının sesi çıplak ve soğuk koridorda yankılanıyor. Hiçliğin ortasında bir ben buradayım nidaları... Kapalı kapılar ardında çalan bir telefonun boğuk sesi, Uygunsuz aydınlatmanın ve basık tavanın daraltıcı etkisi... Ne artıyor ne azalıyor aynı tonda aynı güçte çıkıyor o tok ses ve olduğu yerde dövüyor sanki kalın topuklar granit zemini... Bir an bu sesin uyumlu ritmi saniyelerin ilerleyişini işaret etse de zamandan bağımsızlığı hemen kendini belli ediyor. Bir an öğrencilik yollarımda atölyenin uzun koridorları geliyor aklıma. Kış aylarının kapalı havası, duvarlarda mutlaka olması planlanmış ama kullanışsız sadece az bir ışık gelsin diye yüksekte bulunan küçük pencereler, beton etkisi ile soğuktan daha kısık yanan floresan lambalar hatta yanmaya bile mecali kalmamış birkaçının yanıp sönmesi... Ders aralarında korku filmlerini çağrıştıran o koridora çıkıldığında özellikle hiçliğin, yalnızlığın, ürpertici sessizliğin unutulmayacak bir görüntüsü... Unutulmuyor da aklıma her benzer bir durum geldiğinde dejavu etkisi gösteriyor adeta. 
    Nihayet sesi çıkaran topuklu ayakkabının kahramanı görünüyor karşımda. Bir elinde çay ocağından yeni alınmış kahve kupası, bir elinde ufak bir ajanda... Köşeyi dönüp o son adımı attıktan sonra sanki duruyor zaman... Omuzlarına inmiş kestane rengi saçlarının arasında yüzüne yayılan tebessüme, kahve kupasından çıkan buhar dokunuyor arada. Kahverengi gözleri arkamda duvarı kaplayan camlardan gelen ışıkla parlıyor. Düzenlenmiş kaşları; gözlerinin üzerinde uyumlu duruyor kırpışan göz kapakları...  
    İçime bir yakınlık, bir samimiyet hissi doluyor... Tanışıklığın, yıllar içerisinde insanın her hücresine nüfuz edişin etkisi yayılıyor benliğime... Hani korkunca yada heyecanlanınca vücuda yayılan o adrenalinin kabararak göğüs kafesinden çıkmaya çalıştığını hissediyorsun resmen. Bir özlem hissi gelip oturuyor sol yanıma. Kavuşmanın, ulaşmanın törenini yaşamanın an meselesi olduğunu hissediyorum artık. İçimi kaplayan aşk hızlandırıyor kalp atışlarımı. Birçok filmde ufak bir tepeden kırlara serpiştirilmiş lalelerin arasında koşan insanları resmederler bu aşkın  insanın içinde uyandırdığı hissiyatı anlatmak için. Yer yer buna hak versem de aşkın görsellikten öte, insanın içine dolan tarifsiz hissiyatının büyüsünün şekle dönüştürülememesinden yanayım. Ki eminim bu hissiyatı yaşamış insanların hepsi aynı görselde aynı tonda bulutlara yükselmemektedir. Kendimi toplayıp ses yoğunluğun anlık durmasından istifade ederek granit zemini incitmeden attım adımlarımı. Yüzüme istem dışı yerleşen tebessümle birlikte beni bu kavuşmaya imkan sağlayan kadının elinden narince aldım kupamı. Gözümü ayırmıyordum üzerine çıkan buhardan... Çevremle olan münasebetim son bulmuş, ne ışığı, ne sesi, nede kimsenin varlığını hissetmiyordum. Ellerimde hissettiğim sıcaklığın parmaklarımdan tüm vücuduma yayılmasına müsaade ediyordum. Bir yudumun ağzımda bıraktığı keyifli tadı hissederken buharım yanaklarımda dalgalanmasını ve kirpiklerime kadar uzanmasını izledim. Kupayı dudaklarımdan ayırırken gördüğüm buğulu çevremin normale gelişine tanık oldum ve bir anda nerede olduğumu anımsadım... Beni; kupama kavuşturan kadına yüzümden eksik etmediğim gülüşümle teşekkürlerimi sunup sessiz ve soğuk koridora doğru attım adımlarımı. Ardımda granit zemini döven topukların uzaklaşmasını önemsemedim bile...

Sevgilerimle...

Uyanık.

16 Ocak 2024

Haklılık

 


Haklıydım... Bunun için ekstra bir çaba sarf etmeme gerek bile yoktu oysa. Yorgun benliğimin haklılıkla uğraştığını söyleyemem. Bir miktar huzurun, bir avuç sakinliğin, yastık kıvamında yumuşak bir örtünün sarmalamasına ihtiyaç duyuyordum sadece o kadar. Çok stresli ve yoğun zamanlarım olmuyordu ancak her seferinde bir kademe daha üstünü, bir miktar daha fazla dozunu istiyordu insan kendinden beklenildiği gibi... 

    Yine, yeniden kısaca.... Madur edebiyatının vazgeçilmez görsellerini izledik yıllarca sinemalarda. Belki ruhumuza işledi bu durum. Bir anda hüzünlenmek, sanki birileri sıkıyormuşçasına dışarılarda hava almaya çalışmak... Artık haklılıklarımın mutluluğunu bile görmenin heyecanı olmuyor. Haklı olmaktansa mutlu olmanın daha değerli olduğunu söyleyen şairlerin ne demek istediklerini gerçekten anlayalı hatta bunları yaşayalı yıllar oldu.

    Yıllar...

    Değirmen taşından geçirircesine bizi yontan yegane zaman. Şimdi ki halimle 10 yıl öncesinde olmayı, o yıllarda yaptığım yanlışlarımı düzeltmeyi, doğrularımdan ders alarak daha çok doğrulara adım atmayı ne çok isterdim. Bazen ukalalıklar, bazen baskılı haller bazen kırmaların yerini zamanın değerini bilip mutluluğun tadını çıkarabilseydik keşke. Olduğundan daha huzurlu daha keyifli olabilirdim diye düşünüyorum. Belki de her şeyin fazlasının iyinin bile zarar olduğunu bir kez daha teyit edebildik kim bilir... O zamanların hallerinin eseri işte buralarda olmak. Neyin doğruluğunu neye göre kıyasladığımız kısımları irdelemek de önemli elbet. Meçhuller, belkiler, acabalar... 

    Eskiden yaşadığımız zamanları düşünürken kötü anların bittiğine bir sevinç yaşarız bu negatifin pozitife evrilmesi resmen. İyi şeylerin hüznü bu evrime dahil olmuyor çoğunlukla. Ama şu bir gerçek ki  insan doğası on iyiliği bir kötülükle hemen yıkarken on kötülüğü bir iyilikle asla temizleyemiyor... Sahi biz niye böyleyiz ? neden bu haldeyiz ? Vefa, cefa niye dayanma sınırlarımızı en alt seviyelere indiriyor ? Kendi kaliteli yaşamımızı kendimiz sekteye uğratıyoruz resmen. Madur edebiyatımızın içimize sinmiş, bütünleşmiş halleri... O kadar çok şey yazabilirim ki olumsuzluklara hitaben... 

    Yapmak istemiyorum... Dünya yeterince negatif düşünceyle dolu iken bu şekil olmak istemiyorum. Siz de olmayın. Bırakın hayatı aksın. Bırakın bir miktar soğusun çayınız, yenisini alın,,, bir bulut güneşinize engel olsun çekilecektir elbet,,, sevmediğiniz bir müzik çalsın telefonunuzda nasılsa bitecektir,,, Takılmayın içinizde yaşam enerjinize engel olacak sözcükleri söyleyen insanlara, takılmayın hadsizlere, pervasızlara... Çevrenizde sizi mutlu eden güzellikleri inceleyin güzel, değerli zamanınızı sizi mutlu eden, mutlu kılan düşüncelerle, mutlu eden insanlarla doldurun. Dünya yeterince kasvetli hale gelirken bu yangına bir odun da siz atmayın, Kurtulun olumsuzluklardan, ön yargılardan sabit kararlardan,,,  En iyisi siz; ne olursa olsun sizi siz yapan değerlere odaklanın...


Sevgilerimle.

Uyanık.

08 Ocak 2024

Değişim

 


Günaydın...

    Değiştim,,,, senin de değiştiğine eminim. Kaçınılmaz bir gerçeklik, beklentiler içerisinde olmazsa olmaz bir durum olduğunu kabul ediyorum. Peki neydi sebep ? Nelerdi ?

    Hiç bir şey olmasa zaman değişti, binlerce hücremiz bu döngüde yok oldu.

Zaman... Neler düşündük neler geçti aklımızdan ? Belki bir daha düşünmeyeceğimiz, belki bir daha aklımızın köşesi gelmeyecek bir konuyu irdelerken yok oldu binlerce hücremiz. Yüzüne bakmaya tenezzül etmeyeceğimiz umursanmayacak derecede değersiz seviyede gördüğümüz insanların yaptıklarını düşünmekten katlediyoruz belki de nadide beyin hücrelerimizi. Değer mi ? Kendini bilmez, önemsiz, değersiz insanların boşu boşuna can sıkmasına stres yapmamıza değer mi ?

    Değmez... Size değer vermeyen, bencil, hadsiz insanları görmeye mecbur olsak da önemsemeye mecbur değiliz. Takmamayı, önemsememeyi, kalite standartları içerisinde adet haline getirmek gerekiyor. En önemlisi bu insanların bizden çaldığı zamanı, öncelikle kendimize, sonra işimize, değer verdiğimiz, önemsediğimiz dostlara, arkadaşlara, sevdiklerimize harcamaya çaba göstermeli... 

Yalnızlık ceza değil bir lütuftur...

Uyanık.


06 Ocak 2024

Zor şey




Ne zor şey...!

İnsanın bildiğini anlatamaması,

Ben deyip susması,

Sen deyip ağlamaklı kalması.

Bana anlat diyorlar

Sonunda sarılamayacağını bildiğin birinin özlemi nasıl anlatılır ki ?

Aslında gitmelerin çare olmadığını biliyorum

Gitmekten başka çare olmadığı gibi

Anladım

Anladım uzun söze gerek yok 

ben sana kavuşmayı öğretemedim 

ama sende bana ayrılmayı öğretemezsin...



05 Ocak 2024

Merhabalar...

 



Merhabalar...

    Kendi kişisel gelişimime katkıda bulunmak adına yazılarımı arada okuduğumu itiraf ediyorum. Özellikle üzerinden uzun zaman geçen yazılarıma bakıyorum. Bazılarında vay dediğim oluyor... Kendi kendime neler yazmışım diyorum o anki düşüncelerimin ışığında ama bazılarına da yok artık ya lüzumsuz,,, sen kimsin,,, neden bahsediyorsun dediklerimde oluyor. Bu yazılarımı silmeyi istiyorum ancak olumlu da olsa yanlış da olsa beni ifade eden kelimelerin bütününe dokunmaya kıyamıyorum. Kimse mükemmel değildir sonuçta :) Olmasını da beklemek hata olur... 

    (Devam edecek)

02 Ocak 2024

Zaman



    Bir yere yetişmeye çalışmıyorum...

    Senin gibi, sizler gibi, yada kaçıyorum geçmişten koşar adım. Öyle yaldır yaldır olmasa da hayatın rutin ilerleyişi takip ediyor adımlarımı... Sahi kesişen hayatlar bir kör düğüm oluşturmazlar mı hiç ? Ne güzel olurdu iyi ve güzel insanların karmaşasında harmanlanmak. Saatlerce, günlerce konuşmanın, dimağımıza gelen mutluluk kelimelerini paylaşmanın tadını eksiltmesek... Hep iyi olmasa da olur, iyi olmayan her şeyi de konuşsak hatta konuşmasak sussak bir ömür boyu nefes alışlarımız yankılansa o yankılarda huzur bulsak bakarak anlaşsak belki bir cümleyi belki binlerce yargıyı çözümlesek durdurulamayan zaman içerisinde. Varlığını hissetmek bile paylaşmaya dair değil midir yoksa özlemek mi bizi biz kılan yanında olsa bile arayan ? 

    Nereye, kime yetişiyoruz, kimi bekliyoruz kimlerle yürüyoruz ? Sahi dünyanın bizim için planları olduğu gerçek mi ? Hangi evrensel dili konuşuyor bu bulutlar ? Yağmurun sesiyle birleşen karanlık neden gizler umutları ? Derin nefes alışlarım içimde büyüyen yangını söndürmüyor. Olsun varsın, sarsın dört bir yanımı... sonuçta durduramadığım bu yangında benim kül de... Şafak operasyonlarına çıkan kalpler sevilmez mi hem ? Sevilmesin, görülmesin, bazı cevherler keşfedilmesin isterim bencil ruhumun nadir isteğini nasıl kırarım ki ? Kırılan ben olayım... Varsın sessizliğimle yaşarken karanlıklarda yağmur sesleriyle yürüyeyim kimse duymasın kimse bilmesin adımlarımın yollarda izlerini... Sessizliğimle mutluluğumun doğru orantısı şaşmasın terazi kefelerinde...

    Yeni yılların ardı arkası kesilmiyor, günler geçtikçe daha da hızlı akıyor sanki zaman... Dünya bunu nereden bilsin ona her gün aynı, ona her gün bayram...  Belki o da küsmüştür sürekli geliş gidişlerden... Gün doğumları, bulutlar, yağmurlar, baharlar, kışlar, dökülen yapraklar, solan çiçekler, papatyalar... 

Sevgi ve muhabbetle.


Uyanık.