16 Aralık 2020
05 Aralık 2020
Tecrübeler
Vay arkadaş,,,
Yine seni ne çok ihmal etmişim :(
Unutmadım tabiki seni, bu ara hayatın bana kazandırdığı tecrübeleri sindirmekle meşguldum sadece... Bu; demek değil ki yazmaya ara verdim, yada yazmaktan vazgeçtim... Sadece diğer bloklarımda biraz daha fazla vakit geçirdim o kadar. Seni görmezden geldiğim anlamına gelmesin sakın... birazcık yalnızlığı, biraz sakinliği yaşa istedim,,,
Nasıl da kendimi kurtarmak için bahaneler yarattığımı görüyorsun değil mi ? Şunu itiraf edeyim içimde kabaran o kadar fazla şey varken sabredip içime atmayı denedim ve bunları senle paylaşmak istemedim kısaca. Oh be... Bazen gerçekleri görmezden gelmenin boşuna bir çaba olduğuınu kabul edemiyor insan ama sonrasında kabullenmenin o dingin huzuru yokmu... Sana uğramadığım zaman aralığında birkaç yerde yazılarım yayınlandı. Olumlu yorumlar beni yazmaya daha da heveslendirmiyor değil açıkcası. Kafamı meşgul eden sorunlardan sıyrıldıkça çevremede olup bitenleri daha geniş bir açıdan değerledirebildiğimi gördüm bu arada. Yani yeni tecrübelerin havuzunda kulaç sallamaya devam ediyorum durmadan.
Devam edeceğimin garantisini versem mi kararsızım :)
Sonbaharı atlattım sabahları göremedğim güneşin aydınlığından, akşamların yıldızsız gecelerine uzanarak. Ne zaman kahve kupamı elime alsam nedendir bilinmez içime bir miktar hüzün dolduğunu hissediyorum. Sanki benim özel terapistim başlıyor her seferinde beni incelemeye. Belki de günde en az 10 kupa kahve içmemin sebebi de bu işte. Bilmiyorum...
Bu arada parçalı bulutlar ardına saklanan güneşi görmeye çalışıp, soğuk havayı teneffüs ederken bolca şiirlerim oldu sonbaharı anlatan... Kapalı havanın verdiği katmerli buhranı yeniden yaşamanın coşkusunu kutladı sol yanım. Şiirlerim bu coşkuyla aktı satırlara sessizce. Her birini tarihe gömdüm sadece yazmanın verdiği huzurla...
Bak yine içime bir kahve içme isteği çöktü ki hiç sorma.
Sağlıcakla...
Uyanık.
25 Kasım 2020
Zaman
Kisa zamanlı bir geziden döner gibi kendime keldim. Kendi dünyasına dönen göçebeler gibi aradığını bulamamış yada bulup kaybetmiş hüsran görünümünde çaresiz soluklanıyorum.
Zamanın en büyük gerçek olduğunu anlıyor insan yine o zaman gerçekliğinde... Sözlerin yanında hislerinde olduğunu ve bu hislerin zamanın gerçekliğinin aksine yalan olduğunu anlıyor geçen sürede.
Deli gibi kırgın ama buna nisbeten kızgın olamıyor insan belli bir süre geçince. Ve zaman geçse de bu kırgınlık, bu his, bu duygu hiç geçmiyor kızgınlık silinse de...
Uyanık.
19 Kasım 2020
Sonbahar
Öylesine işte hiç sebep yokken sonbaharın o insanı büyüleyen muhteşem renk ahengine döktüm içimi,,, baharlar geldikçe ve baharlar geçtikçe...
Ve sonra dedim ki,,,
İstiyorum ki
Elime yüzüme
Yüreğime
Her yerime
Sevgi bulaştırayım...
Öyle çok istiyorum ki...
Uyanık.
17 Kasım 2020
15 Kasım 2020
31 Ekim 2020
29 Ekim 2020
Zenginlik
_Evet hem de çok dedim.
_Nelerin var yatın katın paran;
_Güldüm..
Onlara sahip olmak mı zenginlik dedim,
_Başka ne olabilir ki dedi...
_Mesela ellerim tutuyor ayaklarım yürüyor, gözlerim görüyor, dilim dönüyor...
Sevdiklerim var, sevenlerim var,
İdeallerim, kaygısız aşım ağrısız başım var..
Kedim, müziklerim, şiirlerim ve beni ben olduğum için seven harika dostlarım var...
Aç değilim açıkta değilim,
Kendime yeteri kadarına sahibim...
İyi insanları seven, kötüleri ret eden, kötülüğü lanetleyen bir yüreğim,
Sevgiyi saygıyı adabı bilen,
Vicdanıyla merhametiyle hareket eden şeytanlığa çalışmayan bir aklım var...
Başka da bir şeyim yok bu dünyada,
Gerekte yok galiba fazlasına,
Yetiyor bunlar bana.
Ben kendimi hem mutlu, hem içi huzurlu hem zengin hissediyorum...
_Bunların olmadığı yerde para pul mal mülk olsa ne olur diyeyim mi sana,
Onlar sana bakar,
Sen onlara, hepsi o kadar.!!
Huzurla...
Uyanık.
28 Ekim 2020
Hiç
Sessizlik...
Sanki kuytuya saklanmış gece,
Gece...
Günün kara simgesi...
Geceye adını veren sessizlik...
Gözlerini usulca kapatıverince anlar mı insan ?
Anlar mı saatin yersiz durduğu o boş anı ?
Yüzüne koyamadığın o büyük gülümsemenin hasretinde,
hangi çığlığa rastlamalı kimsesiz sokak köşelerinde...
Hangi şapkadan çıkacak sanırısın beklenen umudu ?
Hangi minik tavşanın rakamlarında beklersin yolunu ?
Yorulduk...
Neydi o suskunluğun bitmeyen matemi
Ya o kaldırımların kuru yaprakları
Bulutlarda taşmaya yakın seller
Yorulduk hep beraber basit aşkların seyrinde
"Hiç"'lik miydi göğe yükselttiğimiz hani,
Ah o "Hiç"'lik...
Uyanık.
Hiç'lik
Gece...
Gün,
Geceye,
Usulca gözlerini kapatıverince anlıyor insan!
Burnunun direğinde derin bir hasret sancısı,
Yüzünde kocaman bir palyaço gülümsemesiyle,
Açlık desen değil, susuzluk desen hiç değil.
"Hiç"'lik yok mu , ah o hiç lik...
21 Ekim 2020
Söz
Mevlana'nın bir sözünü düşünüyorum yine...
Bu cümlenin derinliğinde kayboluyorum. Elbet zamanında yaşanmışlıklarla dile getirilmiş diğer binlerce söz gibi günümüzde de hayatımıza ışık tutan ve yıllar geçse de canlılığını yitirmeyecek anlamda cümlerden biridir. Bu; her günün sabahında yaşadıklarımızla, gördüklerimizle ve hissettiklerimizle harmanladığımız gibi, yaşantımıza da büyük ölçüde aktarabileceğimiz, tavrımızı, kişiliğimizi, karakterimizi şekillendirdiğimiz anlamlı değerlerden biridir. Büyük düşünürlerin özellikle bu güne gelmiş sözlerinde mutlaka derin anlamlar saklı olduğunu biliyoruz.
" Kalp denizdir dil de kıyı. Denizde ne varsa kıyıya o vurur..."
20 Ekim 2020
Güven
Mevsimler gibi değişebilen insanlar arasında kaldık. bir bulutun bıraktığı yağmur zamanı kadar haysiyet sahibi bir rüzgarın estiği kadar karakter, bir kuşun çığlığı kadar merhamet beslediğine şahit oluyoruz günler içerisnde. Bunu görmek şaşırtmasa da beni bu duruma çabuk alışan insanlar hayrete sokuyor beni. Hani derler ya üzüm üzüme bakla baka kararır işte toplumların yavaş yavaş yok olması ve insanlığın her adımda yeniden ölmesi tamamen buna denk gelmektedir.
Kendine dokununca özgürlükçü, zengin olunca bencil, acıkınca yaygaracı, herkes gibi olmak isteyince millici olanların çoğunluğuyla dönüyor dünya. Bu gidişatta toplumdan uzakta olmak sonsuz güveni de beraberinde getiriyor kanımca...
Selametle...
Uyanık.
18 Ekim 2020
Derin
Mahrum mu yoksa mahzun mu kalmak etkiler ?
Haydi düşünelim şimdi gözümüzü tavana dikip sessizliği dinlerken bu sözün derinliklerini...
Uyanık.
16 Ekim 2020
Malumat
Ne çok malumat yüklüyoruz kellelerimize... Hem bunlar sadece bildiklerimizden mütevellit mevzular oysa. Ya birde bilmediklerimizi düşünün ne çok dert var dertten bile sayılmayacak kısa hayatımızda...
Uyanık.
13 Ekim 2020
Huzur
Kesinlikle bulunulan yerin huzurla doğru orantısı var...
Nasıl dogada mükemmel bir manzara derinden etkilerse bizi zamanında yaşamış evliyatullah mekanında da duadan huzur buluyoruz.
Feragat
Bir akarsuyun sesinin kesilmesi mümkün müdür ? İnsanın elinden, kolundan feragat etmesi gibi bir durumdur bazı kararlar. Hem maddi hem manevi denilen olgunun yoğun hissedilmesi gibidir vazgeçmek. Hem alışkanlıklardan öyle kolay kurtulamıyor insan...
Uyanık
12 Ekim 2020
11 Ekim 2020
10 Ekim 2020
Papatyalar
Hangi zamanın borcunu ödüyoruz her nefeste ?
Tutuklu kalmış hayallerimizin kanatları kırık,
Terk etmeli mevsimi, terk etmeli bu atmosferi,
Zamanını dolduran ama artık solan papatyalar gibi...
Uyanık.
09 Ekim 2020
Birikmişler
Serin akşamın mistik kokusunda sörf yapıyorum elimde düşmeye hazır birikmişlerle...
Uyanık.
08 Ekim 2020
Yağmurlar
Yıldızların da vardı zamanı, ayın da, güneşin de,
Hatta mevsimleri takip eden yağmurların bile vardı zamanı...
Islanmayınca farketmiyor artık neyin hangi zamanda olduğu...
Uyanık.
06 Ekim 2020
Sabır
Ansızın çöken ıssızlık,
sabahın kerahat vakti
Gözlerden uzak bir rüya
Yorgun ıhlamur kokuları
Tutulan nutuk kapanan dimağ
Sabır tecellisi sineye feda...
Uyanık.
05 Ekim 2020
04 Ekim 2020
saf
Kenara çekilmiş izliyorum hayatı, insanları, doğayı,
Ne kadar ucuz, basit ne kadar aciz mahluklar olduğunu,
Oysa saksıda ki bitkilerin yaşayıp sadece yaşattığı,
Saf ve temiz enerjiyle beraber umutla dolu olduğunu...
Uyanık.
03 Ekim 2020
Oyun
Sonuna bakmadan kafa tutmak uçan bulutlara,
Özgürce yaşamanın son safhasında.
Deli yağmurları bekliyor bitap gönlüm,
Hayat dediğin aciz bu büyük oyunda...
Uyanık.
02 Ekim 2020
Kişilik
Sonbahar geldi ne seven kaldı ne seviyorum diyen,
Göçmen kuşlar gibi uzaklara kanat çarpıp gittiler...
Kendileriyle birlikte tüm sahteciligi de götürdüler
Beş para etmez yürekleri, karaktersiz kişilikleriyle...
Aslında yalanlarla dolu insanoğlunun ders alması gereken en daha çok şey var aslında.
Uyanık.
29 Eylül 2020
Neydi
Neydi ?
Umut ölümdü ve o iç ses sana çok heveslenme demişti değil mi ?
Biliyorum hüzün kapında daima
Biliyorum farkındayım
Biliyorum yanılmayı bende isterdim
Olsun be nasılsa fazla sürmeyecek bu...
Uyanık.
28 Eylül 2020
27 Eylül 2020
Yağmur
Habersizce kimseden,
Belli etmeden,
Yıldızlardan gizleyerek,
Ne güzel de iniyor yeryüzüne serin serin,
Ne güzel de dinlendiriyor huzur veren sesi,
Keşke...
26 Eylül 2020
Gece
Bol karalı az yıldızlı bir gece daha geçti gitti ömrümden,
Hafif yağan yağmur damlaları gibi günler damlıyor nefesime ama aynı değil günün renkleri. Gökyüzüne baktığımda havasız kalmış bulutlar uçsuz bucaksız boşluktaydı sanki. Hiç mavi yoktu gökyüzünde. Vadiye uzanan yol boyu yeşilin tonlarını kaybettiği sonbaharın bu Eylül günü aslında hiçbir şey yoktu. Belki de gözlerim görmek istemiyordu.
Özlem, hasret ile karışmış, geçmişin hayâlleriyle süsleniyordu çocukluğumu yaşattıran resimler... Her yeni doğacak günün eksik bir dün ile devam edeceğini bilseydi insan oğlu geleceğe sığdırmaz mıydı tüm sevgisini...
Her geçen saniyenin ağırlığında akreple yelkovanı ellerini parçalarcasına durdurmak istemez miydi...
Uyanik.
25 Eylül 2020
Nefes
Gönlümün gizli bahçesinde boylu boyunca uzanmış kendimi seyrettiğim esrarengiz büyüklerle kaplı bir kaynaktın sen... Içimdeydin, benimdin, heyecanımı bastırıp sakince teneffüs etmeye çalıştığım havamdın... Şimdi, bir Eylül akşamı parlayan yıldızların altında, uzaklara dalan nemli gözlerim şahitliği eşliğinde lodosa sakince teslim ediyorum seni.
Ölümsüz değilim ama nefessiz de ölmeyeceğim...
Uyanık.
Tekerrür
Tarihin izleri kalacak daima,
Güneş her gün yüzünü gösterecek,
Toprak şefkatini sunacak karşılıksız
Tahminler maalesef gerçekleşecek.
Rüyalar zamansız sona erecek...
Kitaplarda anlamlı kelimeler,
Şiirlerde duygulu mısralar,
Şarkılarda eşsiz notalar,
İstemeden anlamlarını yitirecek...
Herşey bir anda olmasada
Yağmurlar gibi akacak peşi sıra
Takvimler birer birer değişecek,
Günler haftaları takip ederken
Sonuç dediğim gibi değişmeyecek...
Bir masaldı nihayetinde bitti denecek...
Uyanık.
24 Eylül 2020
Yol
Kestirme bir yol yoktu nihayetinde,
Çıkış yolu muydu bu bulunan yol ?
Meşakkatli kabullennişin gidişi,
Seslerin ilelebet aşikar kesileceği...
Uykuların sabaha sela getirdiği
Vedaların titreyen dalgalarında,
Çok sevmek az tüketmek mi gerek ?
Sevmemek mi elzem sonsuz ufukta
İşte...
Tebessümü sineye çektiğim gün bu gün...
Uyanık.
22 Eylül 2020
Yaşamak
İnsanda ne var ?
İnsana ne verilmemiştir ?
İnsan neyle yaşar ?
İlk anda ne cevap vereceğini bilemiyor insan, o kadar çok bu tanımlara uyan olgu var ki...
Önem sırasına göre elemeye başlıyor sonra yavaş yavaş. Karmaşık düşüneceler içerisine giren insan ne değerli ne kadar önemli şeyleri bu kategoriler içerisinde geri plana itiyor, en hassasını en can alıcısını bulmak için. Çok da zaman geçmiyor nihayetinde cevap içimizde, saf ve gönülden bir oluşum...
Bizde ne olduğunu ve ne olmadığını düşündüğümüzde zaten neyle yaşadığımız çıkageliyor karşımıza... Olması gerekenler, olmasını istediklerimiz, olmayanlar, olmamasına vesile teşkil edenler derken bir bakıyorsunuz listenin sayfalarca uzadığı ve keşkelerin iyikilerle çarpıştığına şahit oluyoruz. Belki de olması gerekenlere itirazı kesip hayatı oluruna bırakmanın teslimiyetini yaşamalıyız. Kim bilir belki huzur çok uzakta değildir.
Herşey gönlünüzce olması dileğimle.
Sevgilerimle...
Uyanık.
21 Eylül 2020
Değer
Neler kalıcı neler geçici hayatlarımızda;
Korku mesela anlık bir duygu anlık bir olay. Endişe ise devamlılık arz eder. Pişmanlık sonsuza kadar sürer. Kalbin ne der diye düşününce işler sarpa sarar, o yüzden düşünmemek en iyisi. Sadece bir hayatımız var kime değer kime değmez kimi endişe kimi pişpanlık çizgisinde yarışır ve seni sen diye takdir edeni öğren. Bir iz oluşmuşsa pişmanlığı bir ömür sürer.
Uyanık.
19 Eylül 2020
Eyvallah
Kimseyi bırakmam, unutmam, her zorluğuna yetişirim zannederdim ama bu yaşımda vazgeçmeyi öğrendim.
Kendimi hatırlattığım kadar var olacaksam niye varım ki dedim ve istenmediğim yerden gitmeyi öğrendim.
Öyle coğrafı bi uzaklık değil aslında gözlerinin önündeyim ama kalbimin olabildiğince sırtı dönük olacağına kanaat getiriyorum...!
Artık ölüp dirilmeleri geçeli çok oldu, şimdi gülüp geçme kısmındayız. Öyle de yapmalıyız deneyebildiğiğimiz kadar vaktimiz var son nefese şunun şurasında ne kaldı sanki.
Olması gerekenlerin ilk başında kimseyi merak etmiyorum, etmeyeceğim.
Kimsenin başarısını kıskanmıyorum. Bu hep böyleydi zaten. Ben kazanmalarını istedim ve birçok yarışa o yüzden girmedim. Çünkü istediğimde kazanacağımı biliyorum birçok kişi bilmese de...
Kimseyle kıyasada girmiyorum..!!
Sadece kendi hayatımla, ve sevdiklerimle ilgileniyorum '; kendimi, umut vadetmeyen herşeyden soyutlamaya adamak istiyorum.
Kendi halindeliğin getirdiği HUZURA bayılıyorum... Artık kitaplara gömülüp huzurla yoğrulma zamanı. Belki dünya değişmeyecek, belki tanıdığımı sandığım insanlar da değişmeyecek ama ben bunları umursamayacak şekilde değişeceğime eminim.
Günaydın diyorum yeni güne yeni zamanlara yeni kararlara.
Afilli bir gün olacak ve önümde olan diğer afilli günlere önderlik edecek.
Halledilmeyecek dert, aşılmayacak dağ yok biliyorum...
Düşmemizi bekleyenlere inat ayakta kalacağız. Hazırlanın. Başlıyoruz...
#eyvallah
18 Eylül 2020
İnsanlar
İnsanlar vardır gelip geçer hayatımızdan
Kimi hiç iz bırakmaz ardından,
Kimi okşar ruhunu yavaştan,
Kimi de hüzün bırakır ardından
Eylül gibi dökülürler hayatımızdan...
Uyanık.
17 Eylül 2020
Vayyy beee
Yeni farkına vardım ki üzüldüm açıkçası. Hiç beklemediğim, tahmin dahi etmediğim bu durum şaşırttı beni... Gözümün önünde nasıl daha önce fark edemedim anlamadım. Binlerce keşkeyi sıralıyorum yine peşi sıra, en çok da aklımda gram yer teşkil etmeyecek derecede silinmesi elbette. Sonuçta ne elde kaldı, ne avuçta artık sadece hatıralarda...
Uyanık.
15 Eylül 2020
Salıncak.
Hızla ilerliyoruz yine... Yahu bir dinlenelim, durun bi kafamızı boşaltalım, kendi kendimize bir istişarede bulunalım desek illa ki bir olay, bir sorun çıkageliyor hemen. Sorun çıkmasa da hevesi kalmıyor insanın nedense... Sanki bu hayat kasıtlı rahata erdirmiyor bizi, sürekli bi koşturmaca bir telaşe içerisine sokmaya çalışıyor. Hızla gelenlerin hızla gittiği, giderken getirdiğinden fazla alıp götürdüğü, hızla dolduranların daha da hızla boşalttığı denge yüklü hayatımızda çabalarımızla adım adıyoruz. Hepimiz aynı değil miyiz sanki ? Bir bakıyorsun herşey üst üste katlanmış nasıl çıkış bulacağını düşünmekten alt üst olan düzenimiz, bir bakıyorsun monotonluktan miskinlikten, can sıkıntısından, geçmeyen zamana sitemimiz... Devam edecek...
14 Eylül 2020
Balıkçı
Mutluluk kavramı bile belli normlarla belirlenmiş toplumda. Çevremizde gördüğümüz, bildiğimiz veya yaşam şartlarına göre insanların belirledikledikleriyle mutlu kabul edilebilir insanlar...
Belli miktar paraya sahipsen,
İyi bir işin varsa,
Oturduğun muhit iyiyse,
İyi giyimli isen,
Evin, araban varsa,
Kalabalık çevredeysen, vesaire vesaire......
anlatamıyorsunuz o yüzden yalnızlığın; toplu yaşamdan uzak olmanın mutluluğun ta kendisi olduğunu... Çevreyle, maddiyatla, kalabalıklarla kesinlikle ters orantılı bir durum bu.
Ne diyordu Halikarnas balıkçısı...
İyi insanlar kırıldıkları zaman sevmeyi bırakmazlar, Göstermeyi bırakırlar...
Mutlu, huzurlu günler...
13 Eylül 2020
Kaldırım taşı
Sıklaştırıyorum adımlarımı… Görmezden geliyorum selam verenleri… Bakışlarımı yoldan yukarıya kaldıramıyorum kaçarken… Duymazdan geliyorum çalan telefonumun sesini, merak bile etmiyorum kim arıyor diye… Kaçıyorum tüm insanlardan ve kulaklığımdan gelen müziğe veriyorum kendimi… Kaçıyorum ama saklanamıyorum, saklanıyorum ama yakalanıyorum…
Dayanamıyorum, tükeniyorum…
Kaçıyorum uzun zamandır o tanıdık ağacın altındaki tanıdık kaldırımdan… Yolumu değiştiriyorum, uzatıyorum, bilmediğim sokaklarda buluyorum kendimi ama ne yapsam nafile; yine bütün yollar aynı soğuk kaldırım taşına çıkıyor…
Çöküp kalıyorum… Nefes almak bir yana dursun, yaşayıp yaşamadığımdan bile haberim yok… Kulaklarımda o mahur beste uğulduyor sadece, hani şu şarkıda geçen… Duymasam diyorum, sağır olsam ve bir daha hiç duymasam hiçbir sesi… Kendi iç sesimle birlikte bir ömür geçirebilir miyim diye emin olamıyorum…
Sağır olsaydım ya da, duymasaydım hiç, duymadan yaşasaydım bu güne kadar diyorum… Olmaz mıydı, daha mı az acı verirdi duymamak, emin olamıyorum yine…
Ne zaman yığılıp kalsam şu kaldırım taşına hep aynı derecede rüzgârlı oluyor şu hava, yaz günü de olsa insanı dondurur derecede… Hayatın bana kötü bir şakası gibi bu da, yetmezmiş gibi sanki şakaları…
Ağlasam karışacak belki gözyaşlarım üzerime yağan yağmura ama ağlayamıyorum, belki yağmur yağmadığından, belki de utanıyorum artık sarılmaya bile yüzümün olmadığı kaldırım taşından…
Üşüyorum… Çok üşüyorum…
Ama ne seyrek de olsa aldığım nefeste ki oksijen sayısı örtebiliyor bu sefer üzerimi ne de rüzgârın tenime değdirdiği serin havaya sarılabiliyorum… O kadar üşüyorum ki, bir daha hiç ısınamayacağımı düşüyorum garip bakışlar altında… O kadar üşüyorum, o kadar üşüyorum ki uyuşuyor canımın bütün acısı… Beynim dumanlanıyor, düşünemiyorum, hareket edemiyorum… Kilitlenip kalıyorum tanıdık bir kaldırım taşında…
Çok üşüyorum…
Ne uzanacak yakın bir el ne de tanıdık sıcak bir bakış ısıtacakmış gibi gelmiyor şu an beni… Okyanusun ortasında bir buz parçasının üzerinde tek başıma kalmış gibiyim, ne bir kıyı görebiliyorum, ne de varabiliyorum bir yere…
Yalnızlığım kadar üşüyorum, titremelerim eşlik ediyor mahur bestenin can yakan tınısına…
Ne bir umut gelip kaldırıyor beni o taşın üzerinden ne de bir hayal alıp götürüyor beni evime… Öylece kalıyorum orada, çok üşüyorum… Uyusam belki o kaldırım taşında, ısınırım diyorum, uyusam belki unuturum,
uyusam belki daha iyi olurum… Ama uyuyamıyorum…
Kulaklarımda giderek azalan mahur bestenin sesine tezat olarak gittikçe artıyor canımın acısı… Benimle kalan son gücümle ayrılıyorum soğuk kaldırım taşından… Canımın acısını da alarak yanıma yollara düşüyorum…
Çok üşüyorum…
12 Eylül 2020
Nefret
Köşeli insanlar olduk, dokunduğumuzda birbirimizin canını acıtıyoruz. En ufak bir şeyi fırsat biliyor, nefret etmek için bir bahane haline getiriyoruz. Nefret edecek şeylere, nefret edebileceğimiz şeyleri yapabilecek insanlara ihtiyacımız var artık. Her gün, her saat, etrafı bu gözle tarıyor. bize bu fırsatı verecek birilerini arıyoruz. Bulamazsak üretiyoruz. Üretemezsek, bize en çok benzeyen kimselerin nefret ettiklerini ödünç alıp onlardan nefret ediyoruz.
Her şeyden ve herkesten bu kadar çok nefret etmekten aslında hepimiz çok yorulduk... ama galiba nasıl sevebildiğimizi artık hatırlayamıyoruz!
11 Eylül 2020
Şarap
Her söylenişinde güzelleşen içli bir ezgi tadında yaşayabilsek,
Yıllandıkça değerlenen şarap kalitesinde huzurlu yıllar,
Gökyüzünde ki bulutların vedasında dinmeyen geçit törenleri,
Sıcaklığını içinde hissedebildiğin mis kokulu renkli çiçekler,
Beklentiler,
Ümitler,
Hayaller...
Uyanık.
10 Eylül 2020
Hayat
Erken de başlasan geç de kalsan nihayetinde geçen süredir hayat... Keşkelerle, iyikiler arasında kalan yaşanmışlık izleri üzerine dokunur mekik mekik... Herşeyin geleceğe ait kuşkulardan ibaret olduğu basit nefes egzersizleri içerir.
Ve hayat; olmasını istediklerinle, gerçekleşmeyenler arasında uzanan köprüde soluksuz koşturmaktır.
Sevgilerimle.
Uyanık.
09 Eylül 2020
Müddet
Sesli konuşmayı bir kenara bıraktım bir müddet. Neyi dile getirmeli ki onca söylemden sonra...
Ancak ben konuşmasam da yüreğim; susmak bilmeyen içten konuşma eyleminde bir geveze. Öyle de kuru kuru yapmıyorum bu sessiz konuşmalarımı. Yanına bolca hayal ikram ediyorum doya doya. Kurduğum hayallerde herşey yolunda gidiyor çünkü. Kırılan kalbin yıkılan umutların sonu gelmeyen beklentilerin kalmıyor hayaller içinde. Kendi dünyanın yalnız kahramanı oluyorsun kimsenin duymadığı ve hiç duymayacağı çığlıklar içinde...
Herşey yolunda gibi görünse de yolunda gitmeyen ne çok şey var şu hayatta...
Uyanık.
08 Eylül 2020
Zaten
Olmazdı zatren sen geleceğimden, ben gideceğinden eminken...
Yanılmayı istedim yanılmayı denedim her seferinde yeniden...
Uyanık.
06 Eylül 2020
Günbatımı
İçine dokunan gizemli bir sihir,
Uzanıp dokunamadığın büyük umut,
Bakmaya doyamadığın derin hasret,
Asla vazgeçemediğin sonsuz hayal...
Uyanık.
Mavi
Mavinin sonsuzluğuna eklenen anılar. Büyüklüğünde kaybolan kuşların özgürlüğü.
Bir yerde,,,
Belki bir yerde,,,
Belki uzak bir yerde,,,
Umurlar daim olur mu kim bilir ?
Uyanık.
05 Eylül 2020
Şelale
Dökülüyor en derinlere korkusuz şelale, ruhumun ücra köşelerine aktarıyor köpüklü dalgaları... Sarıp sarmalıyor bedenimi tutkulu bir heyecan. Geceye selam durmuş yıldızlar göz kırpıyor yanlızlığıma. Sanki ilk kez görüyor gibi hayret içinde yeni umutlar uyandırıyor kırık kalbim. Yine ben kaldırımlar eşliğinde dilimde mırıldanarak söylediğim yine o tutkulu nağme...
İyi geceler.
Uyanık.
04 Eylül 2020
Kıymet
Oturduğun yerden de geçiyor hayat koştuğun yerden de.
Ağız tadının bir şekerle sağlanmadığını biliyorum artık. Düşündüğün, gördüğün, hayal ettiğin, hissettiğin her şeyin bir katkısı var buna.
Ağız tadınız hep güzel olsun. İyinin, güzelin, ve ferahın kıymetini bilin yoklukları gelmeden...
Uyanık.
03 Eylül 2020
Kelimeler
Binlerce kelime var bir çırpıda çıkacak, çıkıp yüzlerce hikayeyi oluşturacak. Ne var ki boğazım düğümlenmiş susmasam da konuşturmuyor beni...
Ben halen biriktiriyorum herşeyi, o kadar çok ki anlatacaklarım... Dinlemeyeceğini bile bile tutuyorum herşeyi...
Gel gör ki tutulmasa dilim ve dinleyecek olsan anlatacak mıyım hepsini, işte artık ondan emin değilim...
Uyanık.
Eylül geldi.
Bu günler tamda Ahmet kaya dinlemelik... Tüm izleri hayatımızda kalacak olan ama hayatımızda kalmayanlara ince bir veda gibi... Güneşi ufukta kızıla boyayıp batırmak gibi hüzünlü... Belki de Eylül sebep, belki de biriken iç dünyamızın haykırışı. Başkaldırı halime inat, plak gibi takılıp kalan kalbimde çabalama tükenmiyor. Olmasaydı halimiz böyle diyor insan sitem rüzgarlarının esintisinde. Nereye, nasıl hangi yoldan gittiğine değil, önümde uzanan denize, kuma, güneşe tükenmek bilmeyen dalgaya ormanların yeşiline odaklanmam gerek halbuki. Görünenlerle bu anın tadını çıkartmalı mı yoksa düşündüklerinle bu ana tat mı katmalı belirsizliğinde kalıyorum. Sanırım her ikisinden de olmalı her ikisinden de yettiği kadar yaşamalı...
Uyanık.
02 Eylül 2020
Çilingoz
Çatalcayı geçtikten sonra artık tek şeritli yollara girmiş oluyorsunuz. Oklalı, dağyenice, ormanlıyı kasabalarını geçiyorsunuz yeşillikler içerisinde. Karacaköyü geçipde çiftliklerden ve evlerden uzaklaşmaya başlayınca ormanlık dağ yolları kendini gösteriyor Hele yalıköyü geçtikten sonra yollar ağaçlarla kaplı bir tünel görünümünde. Büyüleyici bir atmosfer çekiyor sizi içeri doğru. Yol boyu cırcır böceklerinin ve kuşların sesleri eşlik ediyor. Yeşilin her tonu sarıyor sizi ama zamanın dolduğunu gösterir izlerde yok değil hani. Bazı ağaçların bahardan önce kurumuş halleri yanında yaprakları sararmaya durmuşları da görüyorsunuz. Mevsimin son zamanlarını yaşanıyor ve ilginçtir ki yaprakların bir çoğunun uç kısımları sararıp hatta kurumuşken yeşil sap kısımlarının dallara sıkı sıkıya tutunmalarıda bu çevreye özgü yeşilliklerde gördüm. Sıcak güneşi çok hızlı gitmeyen aracınızın camlarından giren rüzgarla hissetmiyorsunuz bile. Uzun yollara çıkanlar zamanın durmasını istediği sakin bu yolu altın yol olarak tanımlar diye düşünüyorum. Çıkışlar inişler, virajlarla geçen yolculukta denizin bazı kesimlerde görülmesi heyecanlandırmıyor değil hani. Nihayet bir tepeden aşağı inişte direk çilingöz tabit parkının girişine ulaşıyorsunuz.
Büyükçe bir koy karşılıyor sizi. Denizde ki dalgalar yeşil ormanlık alan ve mis gibi temiz hava işte tatil dedirtiyor insana. Bulunulan yerin mükemmel beklentisi içerisinde girerseniz hayal kırıklığına uğrarsınız. Lüks birşey yok. Büyük ağaçlar arasına serpiştirilmiş tahta masalar yerlerde sararmış otlar ve otsuz alanlarda ki tozlar tamamen doğal bir görünüm oluşturuyor. Geceleri yakılan çok yüksek olmayan sokak lambaları loş bir ortam oluşturuyor. Birçok yerden mangal dumanları yayılıyor ve şanslıysanız rüzgar bu dumanları size taşımaz. Sahile yakın yerde kamp kurmanız rüzgarın size doğru estiği ağustosun bu son zamanlarında hem bu dumanların size gelişine mani olur hemde dalgaların sesini gün boyu duyabilirsiniz. Güneşi perdeleyen yüksek ağaçların yaprakları rüzgarla hiç kesilmeyen bir salınım halindeler. Bu ağaçlar; yerlerde belli kısımlarda oluşmuş tozları kaldıracak bir rüzgarı da engellemiş oluyorlar. Parçalı bulutlar gökyüzünün maviliğini perdelese de huzurlu bir görüntü sizi mutlu ediyor.
Denizin sakin olmasını pek beklemeyin karadenizde her zaman dalga vardır ancak çok da fazla rüzgarda bulunmayın derim. Günün en güzel saatlerinden birisi bana göre öğleden sonra sahile inip şemsiye altında esen rüzgarda kitap okumak. Ortamın nasıl olduğu seslerin seviyesi ve sıcağın durumuna bakmadan kitaplar içerisinde kaybolmanın verdiği huzur tarif edilemez. Rüzgarın kuzeyden esmesi en büyük avantaj elbette.
Akşama doğru güneş, ormanlık alandan yok oluyor ve bir koyun uçurumuna bakan dağlık alan ile sahilde farklı bir renk cümbüşü oluşuyor. İşte o anda ormanlık bölümde ki cırcırböcekleri seramoniye başlıyorlar resmen. Rahatsız etmeyen ses dalgası hava iyice karardığında kesilmese de azalıyor. Geceleri gökyüzünü aydınlatan dolunay; ışıksız sahil boyu parlayan dalgalara eşlik etiğine şahit oluyorsunuz. Yıldızların parlaklığı ve çokluğu karşısında ruhunuzun, bulunduğunuz mekandan havalanıp uzaklarda dolandığını hissediyorsunuz adeta. Her dalga sesi sahil boyu yankılanıyor. Hiç kesilmeyen ve çok şiddetli olmayan ılık rüzgar sarmalıyor bedeninizi. Bir şairin mısralarını, bir yazarın paragraflarını ve bir şarkıcının bestelerini yapabileceği bir atmosferde olmak ziyadesiyle mutlu etti beni. Eminim sizde bazı olumsuzluklara rağmen bu mekanın güzelliklerini doyasıya hissedersiniz.
Sevgilerimle...
Uyanık.
01 Eylül 2020
Gerçeğim
Kaçamadığım bir durum... Uzaklaşıp kendimden hayatın anlamını sorguladığım günlerden bir gün yine... Kendime bakıyorum anlam veremediğim hareketlere. Nedenler, niçinler içinde boğulan benliğime hüzünle bakıyorum. Olmuyor, olmayacak biliyorum ama gerçeğimi kendime kabul ettirmek zor ve yorucu ! İnatcı bir ruh, inatcı bir bellek ve ötelenen düşünceler... Kabulleniş meşakkatli bir yolculuk başarılabilsede. Sonra bu kabullenilmiş gerçeği gizlemek...
Ah ben, ah benim hallerim...
Daha sonra gizlenilen gerçekle yüzleşmek... Hakkımdı bu biliyorum olması gereken ve olan. Hakkımdı kendim olmak ve bunu anlamak kadar yorucu birşey daha görmedim... Kızdım, darıldım sitemler ettim kendime...
Barıştım sonra,,, ya ne yapabilirdim ki aynada ki benle başka türlü... Şimdi ben; benle savaşırken sana gerçeğimi nasıl kabul ettireyim bilemedim...
Sustum...
Sustum ve kendimi kendimle bıraktım
Uyanık.
30 Ağustos 2020
Bavul
Bir yolculuğa çıkmak istedim. Hani koşar adım bir yere gitmek, özlemle bir yere yetişmek için değil. Sadece yollarda uzun uzun gitmek için... Aracı kendim süreceğim veya birisiyle muhabbet edeceğim bir yolculuk da olsun istemiyorum. En azından bu sefer kendimi kendimle bırakmak, kendimi kendime yol arkadaşı yapmak düşüncesindeyim. Sadece yol almak ve düşünmek başka birşeyle meşgul olmamak istiyorum. Nereye gideceği belli olmayan, şehirden çıkan bir vasıtaya binip koca dünya da sadece ben varmışcasına boş bırakmak istiyorum kendimi... Yine de bir plan yapmak gerekti ve sonunda çıktım yolculuğuma... Ufak bir çanta aldım yanıma elim boş kalmasın alışkanlık babında...
İşin perde arkasında ise kimsenin göremediği bavuluma tüm duyguları yükledim ve doğrusu bir hayli ağırdı bavulum. Uzun mesafeleri katedip istasyona kadar taşımak zor olmuştu benim için. Nasıl kolay olsun ki; özenle biriktirdiğim tüm duyguları yüklemiştim ona. Düşünün artık siz neler neler...
Niyayet kalkış zamanı yaklaşmıştı. Yerine göre beklemekten sıkılmasam da zamanın geçmesini ve biran önce bu şehrin topraklarından ayağımı çekmek istiyordum. Çok sürmedi bekleyişim. Kendinden emin çokbilmiş edasıyla hızlıca yürüdüm kalabalıklar arasından. Mesafeler konusunda hassaslaşan dünyanın yeni şartlarında birçok insandan nesafeli olarak kuruldum kolduğuma bavulumla birlikte. İşte yalculuğum resmen başlıyordu artık. Trenden gelen ıslık seside gitme vaktinin geldiğini haber veriyordu. Bu gidişe yüklediğim anlam; hayatın zirvesinin avuçlarımda olduğunu hissettirmişti.
Uçurtayı uçuran değil bilakis uçurtma kadar gökyüzüne hakim yükseliyordum dağlar üzerinde. Sanki özgürlüğe, sanki kurtuluşa, sanki yeni bir hayata başlıyor gibi heyecan kaplasa da bir yanım geride bıraktıklarım konusunda beynime sinyal veriyordu sürekli.
Yavaştan hareket etmeye başlağımda, avuçlarımdan kayıp giden bir güvercinin ardından bakar gibiydim, tam bir kabulleniş, tam bir teslimiyet...
Pencreden baktığımda içinde bulunduğum trenle gitmiyorum da hayat benden geçiyordu sanki. Dünyanın merkezindeyim ve hayat çevremde şekilleniyor gibi hissettim.
Sonra acizliğimi, minik halimi umursanmazlığımın farkına vardım. O anda, hiçliğin içinde boşvermiş halime baktım camdan belli belirsiz görünen yansımama.
Ben; benden mi gidiyordum yoksa ben; beni mi buluyordum bu gidişle...
Bavuluma koca hayatı yüklediğim duygular, aslan kesilmiş kibirli hallerimle beraber trenin her ilerleyişinde süzülüp gidiyordu bavulumdan.
Camdan düşüşlerini görüyordum vede hızlıca yok oluşlarını... Her ilerleyişinde trenin daha çok süzülüp gitmeye başlıyordu bavulumda olanlar.
Bu döküntülerin mümessili ben değilim gibi gözükmek istediğim için kendimi yolculuk boyu taktığım kulaklıkla ve elime aldığım bir kitapla meşgul ettim.
Okudum okudum okudum...
Dinledim dinledim dinledim...
Sonunda son durakta durmuştu tren.
Koltuğumdan ağır ağır adımlarla kalkıyordum zaman kazanmak istercesine.
O istasyona zorluklarla taşıdığım bavul kuş gibi hafıflemişti sanki.
O koca hayatı yüklediğim bavulumda duygularımdan nadide ve değerli bir kaç tanesi kalmıştı sadece.
İşte tamda o zamanda anladım hayallerle gerçekler arasında koca bir uçurumunun var olduğunu...
Uyanık.
27 Ağustos 2020
Anlama
Varabildik mi anlamaya ?
Sanki yolu olmayan gizli bir yerleşim yeri gibi burası.
Ne kadar çabalasan da ne kadar koştursan da varamıyorsun anlamaya...
Anlamaya çalışmakla bir yere varamadığın gibi...
Uyanık.
26 Ağustos 2020
Yarım
Yarım halinde olacaksa olmasın dediğimiz neler yok ki ?
En basitinden bir maçın yarıda kalması, bir yolun yarıda kesilmesi, bir şiirin mısralarının tükenmesi, güzel bir kitabın sayfalarının eksilmesi, bir filmin yarıda kalması ne kötü bir durum aslında. Yabi inemsedeğin olaya göre kötü durum oluyor. Yoksa her yarım kalan şeye üzülmüyor insan ve tam olmayan herşey de önemsenmiyor gördüğüm kadarıyla. Bunlar telafi edilebilecek hayatta ki küçük çarkları temsil eder, ya büyük yapı taşlarının yarım hali ???
Kapı deliğinden bakar gibi tek gözle yaşadığını bir hayal et mesela yada tek kulaklıkla dinlediğin müziğin nasıl yavan geldiğini... Her yere tek ayakla seke seke gitmenin imkansızlığını da düşün, hatta hayatı tek elle kucaklayıp her gün sabah yüzünü bir elimle yıkadığını... Ne kadar güç değil mi ? Tam halimize, tam olan düşüncelerimize, hayatı tam idame etmemize yarayan tüm tam uzuvlarımıza binlerce şükür...
Bizi tam kılan, bizi tam yapan her ne varsa...
Uyanık.
25 Ağustos 2020
His
Bağlı gözlerinle görmesen de rüzgarın sana getirdiklerini hissedebilirsin. Duymasan da kuşları, sesleri çıkmıyor diyemezsin elbet. Varlığını hissedersin bir çiçeğin yapraklarına dokunarak. Bir meyvenin tadından anlarsın tazeliğini,,, herşey bildiğin üzere hayalinde canlandırabilir, boşukları; içinin coşkulu yansımasına göre doldurabilirsin hatta...
Emin olmak; mutlaka duyu organlarından gelen bilgiler eşliğinde gerçekleşmez bazen. Hissetmek de var işin içinde unutulmaması gereken. İnsanın kendi kendine güvenebildiği ve bazen sonsuz güvense de hislerine, istemeden yanıldığı olabilir maalesef.
Geçenlerde bir yarışmada çok basit bir sorunun cevabında takıldı yarışmacı. Sunucu; yarışmacının basiretinin bağlanması diye tabir etti olayı. İnsanların bakış açıları nasıl değişebiliyor ve bazen görebilikleri yerden ne görülüyorsa ona odaklanabiliyorlar. Ne hisleri, ne duyu organları ne akıl mukavemetleri işlemiyor. Belki delilik denilen varsayımın kısa anlığını yaşıyor insan o an. Duygusuz, hissiz, sessiz...
Basiretim bağlandı sanırım sonra devam edebilirim :(
Uyanık.
21 Ağustos 2020
Heyhat
Hangi çiçek solmadı ki,
Hangi bulut kaybolmadı,
Hangi gün son bulmadı,
Hangi hayatlar toprak olmadı.
Nice kuşlar öttü ağaçlarda,
Nice yağmurlar yağdı ardı ardına,
Nice umutlar yok olmadı mı bu dünyada
Heyhat işte bu hayat olanlar ortada...
Uyanık.
20 Ağustos 2020
Ben
Bekledim bekleyebildiğim kadar daha da bekleyebileceğimi sanırdım oysa beklemek zor geliyormuş bir kez daha tecrübe etmiş oldum... Sonra diyeceğim o ki aramak beklemekten kolay göründüğüne ikna ettim kendimi ama heyhaaaat ne ki kolay... Ne beklemekten nede aramaktan vazgeçmesem de hevesleri kırılıyor insanın ve o an... İşte tamam artık dediğin bıçağın kemiğe dayandığı o anda nerede olduğumu bilmediğim bir anda bilmediğim bir zamanda ben, beni buldum zorda olsa...
Uyanık.
19 Ağustos 2020
Zaman
Vaaaay be demeden geçemiyor insan. Bir zamanların dolu dolu tablolarını inceledim bugün. O renkleri, o katmanları, birbirine girift olmuş manzaraları görünce ne çok yol alındığını, ne büyük şaheserler sergilendiğini daha iyi anlıyor. Üzülüyor insan o emeklerin heba oluşuna. Ne denir ki bu saatten sonra yıkılan, yok olan herşeyi özlemle anmaktan başka...
Uyanik.
18 Ağustos 2020
Tarih
Yeni tarih belgeseli olsa da yaşanmış olan yeni olmuyor ki...
Bir olayı nihayetinde nerede, nasıl ve ne şekilde anlatılırsa anlatılsın sonuç değişmiyor ki...
Uyanık.
17 Ağustos 2020
Tebessüm
Mat, donuk, durgun günler içindeyiz bu günlerde yada bana öyle geliyor... Rutine bağlanmış yaşantımızda keyifsizlik normalin biraz üzerinde giderken içimizi ısıtan olaylar da olmuyor değil hani. Bir avuç huzuru bir çift gözde görebilmekde nasipten sonuçta... Belki kırgınlığımıza, belki neşemize, belki umutlarımıza olan sadakatimizden ötürü, yüzümüze yayılan bu tebessüme de eyvallah diyorum. Hayatımızda olana da olmayana da sevgilerimle...
Uyanık.
13 Ağustos 2020
--Izler--
Ne kadar yakın gibi,
Oysa ne kadar uzak...
Alın yazısı gibi belirsiz
Keşfedilmiş kader,
Boş kalan eller,
Silinen izler...
Uyanık.
Sabah
Güneşin gülüşlerinde çıkan gamzeleri,
Sabahın ilk saatlerinde hissedilen neşe,
Hayallere dolan beyaz bulutlar,
Pamuk şekeri gibi umudun elleri,
Çiçeklerin kıyasıya süren yarışması,
Sarı laleler, mor menekşeler...
Akasya ağacının yapraklarıyla kaplanan yollar
Her çiçeğin birbirine karışan mis kokuları,
Sevdaya adını yazan kızıl güller,
Kuşların çocuklar gibi uçuşları,
Ve gecenin huzura uyanan sabahı
Yine, yeniden tazelenmiş güneş
Mavinin masallarda gezen canlılığı
Oturduğum kaldırım taşının sırdaşlığı
Fırından yeni çıkmış ekmek kokusu
Bir çocuğun uyku mahmurluğu
Uzaklardan gelen bir aracın kornası
Yaşamın içine dolan gizemli tılsım
Hayat, uzun yollar, geçen zaman,
Olan, olmayan, olmasını umdukların,
Uyanık.
11 Ağustos 2020
Blogla dertleşme
+ Durgunsun ?
- Öyle mi görünüyor ?
+ Değil misin ?
- Yine bir soru yeni bir soru ?
+ E, söyle o zaman sende.
- Evet. Biraz öyleyim sanırım. Oldu mu ? Rahatladın mı şimdi ?
+ Nedir mesele? Hadi yaz, biliyorum yazmak için yanıp tutuşuyorsun…
- Öyle mi görünüyor ?
+ Değil misin ?
- Yine bir soru yeni bir soru ?
+ E, söyle o zaman sende.
- Evet. Biraz öyleyim sanırım. Oldu mu ? Rahatladın mı şimdi ?
+ Nedir mesele? Hadi yaz, biliyorum yazmak için yanıp tutuşuyorsun…
- Yazmak istemiyorum ki...
+ Yazacaksın nasıl olsa, tutamazsın ki sen kalemini, neden direniyorsun bu kadar…
- Hangisini yazayım ki… Hangi birisinden bahsedeyim, hangisini anlatayım…
+ Ruhuna dokunacak bir müzik aç ve başla hayatın kötü taraflarını anlatmaya... İyi yaptığın bir iştir, bilirim…
- Yeterince canı sıkkın zaten insanların, neden daha fazla
sıkılmalarına sebep olayım ki… Ayrıca sana kötü tarafları gibi görünüyor
olabilir ama hayatın gerçekleri onlar…
+ Hımmm, sosyal mesaj içerikli bir yazı yaz o zaman, faydan dokunsun bir iki insana…
- Bana kimin faydası dokunacak?
+ Anlaşıldı, yine tersliğin üzerinde bugün… Hayatın mutlu
taraflarını yaz o zaman diyeceğim ama bugün pek mümkün
gibi görünmüyor…
- Ha şunu bileydin…
+ Hadi be, yaz bir şeyler, bırak inadı, nereye kadar böyle devam edecek…
- Keyfim yok son zamanlarda, rahat bırak beni…
+ Tamam ama en azından iki kelime söyle güneşi yaz, rüzgarı havalandır çiçeklere kondur kelebekleri...
- Bu konuda yazacak çok kelime bulabilirim aslında ama ne bileyim belkide sıcak hava yada karıştırma işte havanın bahanesi diyelim biz buna...
+ Yazsan güzel olurdu bence…
- Ben bir yazı yazsam yine kuşların kanatlarında olur bulutlara uzanırım ve yalnızlığımı paylaşırım güneşle, yani hayal ediyorum biraz ahh şimdi uzaklara gidip biraz kafa dinlesem ne güzel olurdu.
+ Güzel ama imkânsız bir hayal…
-Haklısın… Daha öncede yazmıştım hep böyle şeyler ama yazdığımla kalıyor malesef.
+ Eski yazılarla idare et diyorsun yani…
- Tam olarak öyle değil aslında… Her günün her anın yazısı da manası da farklı sonuçta. Zaman değişmesine rağmen hani ilaç oluyordu, hani çare oluyordu ? Onu bekliyorum belkide. Offf amaan yine durduk yere içimi eşeliyorsun çaktırmadan... Daha fazla uğraşmak istemiyorum seninle, dedim ya keyfim yok son
zamanlarda…
Olur da sabredip okumak istersen yine de uzun uzadıya yazdığım bir yazı yazıyorum. Tamamlanınca haberin olur nasılsa.
+ Peki bekliyorum unutma...
- Unutur muyum hiç, unutulur musun hiç ?
+ Görüşürüz
- Unutur muyum hiç, unutulur musun hiç ?
+ Görüşürüz
- Görüşmemek üzere…
Uyanık.
07 Ağustos 2020
Yan
https://www.youtube.com/watch?v=oB3xedYPZIw
Şimdi banaaaaa...
Yan ateş böceği uça uça gel gönlüme,
Geceleri gündüzleri durmadan kor alevinle,
Yine efkar, yine hicaz sar bedenime,
Yan ateş böceği nasılsa giden gitti...
Uyanık.
Şimdi banaaaaa...
Yan ateş böceği uça uça gel gönlüme,
Geceleri gündüzleri durmadan kor alevinle,
Yine efkar, yine hicaz sar bedenime,
Yan ateş böceği nasılsa giden gitti...
Uyanık.
06 Ağustos 2020
Merhaba
Hafif bir tebessüm yayıldı henüz yıkamadığım yüzümde...
Açık penceremin önüne efes antik kentin heykelleri gibi dikilmiş göl manzarasına bakıyorum. Hüzün ve mutluluk duygusunun aynı anda içeri süzülen rüzgarla etrafımı sardığını hissediyorum. Derin bir nefes alıyorum ciğerlerimin en ücra köşelerine...
Off dedim şehrimin bu güzel sabahına,
Halen kirlenmemiş temiz havasına,
Patlamak üzere olan gün doğumuna,
Gökyüzünün parlak kızılına, moruna,
Özgürce uçan güvercinin kanat çırpmasına,
Herşeye rağmen güne yüklediği umuda,
Koyu yeşil görünen gölün kokusuna,
Minik titreyen suyun her dalgasına...
Seviyorum içten içe bu sehri ve sahipleniyorum her seven gibi,
Her gün gibi bu günde hayran kaldım yeniden özlediğim gibi...
Merhaba dedim tekrar, gözlerimle görebildiğim şehrimin sabahına ve hissettiğim tüm duygulara...
Uyanık.
05 Ağustos 2020
Ansızın
Şu hayat ne garip. Herkes gün batımına hayranlık duyar çünkü ulaşması da görmesi de kolaydır yaşanılan günde. Oysa ben; o siyahlığın, koyu laciverte sonra inanılmaz maviye dönüşünü seyretmeyi seviyorum. Belki de uykudan fedakarlık ettiğim için, belki de her yeni doğan günden mucizeler beklediğim için...
Bilemiyorum.
Şu hayat ne garip. Dört elle sarıldığımı düşündüğümde aklımın merkezinde olmazsa olmazlarımla savaşırken ansızın kemdimden bile vazgeçiyorum...
Uyanık.
31 Temmuz 2020
29 Temmuz 2020
Çizgi
Varla yok arasında kalmanın bir farkı yoksa olmamayı istemeden tercih ediyor insan. Belki de hayat bizim için çok daha iyi olacak bu çizgide ilerletmek istiyor kim bilir.
Uyanık.
27 Temmuz 2020
Savaş
Koşmak geliyor biran deli gibi hesapsız sonunu düşünmeden
Bazen de geri dönüp gitmek geliyor herşeyi bir kenara itip.
Sanki gizli bir savaş var uzun zamandır süregelen, bitmeyen
Galibi belirsiz kaybedeni daima ise daima ben...
Uyanık.
26 Temmuz 2020
Hakikat
Değişmeyen tekşeydir hakikat...
Görmezden gelmek, kabullenmemek eziyettir yüreklere.
Bilinen renklerin harmanından farklı değildir düşünceler.
Sanırım diye kurulan cümlelerin nihayetinde silmektir hayalleri. Çelişki olduğunda iyiye yönelmiyor yaşananlar ve her ihtimal güzellikleri kaybettiriyor bize istemeden.
Hakikat...
Yaşayan ve yaşatan tek gerçek.
Uyanık.
25 Temmuz 2020
Yaşam
Hayat; hiç bir zaman insanın istediği gibi yaşayacak zemin oluşturmamıştır. Onun süregelen bir çizgisi vardır ve yaşayan her canlıyı istese de istemese de bu kalıp içerisine sokar. Şanslı olanlar ve şanssız olanlar vardır daima. Her canlı kendi yaşam döngüsünü bu çizgi üzerinde devam ettirir ve nihayetinde de bir şekilde sonlandırır. Her yaptığını kendi özgür iradesinde yaptığını sansa da hep bir kalıp içerisinde kalmaya mahkumdur. Alışkanlıklarımıza zorunlu kılınmış benliklerimiz hayat şartlarına da alışır mecburen. Sevdiğimiz ve istediğimiz için değil yaşadığımız için severiz hayattaki birçok şeyi... Olduğu gibi kabul ederiz yada etmek zorunda kalırız.
To be contunue :)
24 Temmuz 2020
Yorgunum.
Yorgunum...
Bedenimin çalışma hızıyla kafamda ki meselelerin çalışma hızı hiç de birbirine paralel hareket etmiyor. Bu bende açırı bir strese sebep oluyor ve toparlayamıyorum tüm bütünü.
Ayaklarım gibi düşüncelerimde itaat etmiyor durağan hayatıma. Illa bir maraz çıkartacaklar bana. Dur durak yok ne yapalım bu halde olmaya sebep yine ben olmuş oluyorum. Bunu durduracak da yine benim.
Nerden başlasam nerden devam etsem bilemediğim noktadayım.
Yorgunum...
Dinlenebileceğim günleri bekliyorum.
Uyanık.
23 Temmuz 2020
Erkin
https://www.youtube.com/watch?v=X49stVA8Trs
Her defasında içine alan içinde aldıkça çoğalan bir parça ve insan bütünüyle eşlik etmeden duramıyor...
Her defasında içine alan içinde aldıkça çoğalan bir parça ve insan bütünüyle eşlik etmeden duramıyor...
22 Temmuz 2020
Kabus
Kazanmayı istedim elbet ve bu yol asla gözümü korkutmadı.
Beni asıl korkutan kazandıktan sonra kaybetmekti...
Aynı kabusu tekrar görmek istemez kimse, daha ilkini hazmedememişken ikinciyi kaldıracak bünyeye sahip değilse benim gibi korkmaz mı insan...
Uyanık.
Günbatımı
Sessiz sedasız gün batımlarında,
Göle düşen güneş ışıklarıyla beraber,
Zamanı önemsemeden uzaklara bakıp,
Derin düşüncelere dalışlarım var benim...
Uyanık.
21 Temmuz 2020
20 Temmuz 2020
18 Temmuz 2020
Benim senin
Öyle selamlastıklarım var,
Senin tanımadıkların, benim vazgeçmediklerim.
Ahenkle dinlediklerim var, senin duymadıkların, benim durduramadıklarım.
Hasretle izlediklerim var,
Senin görmediklerin, benim yokedemediklerim.
Acıyla sabrettiklerim var,
Senin umursamadıkların, benim unutamadıklarım.
Güzel hikayelerim var,
Senin okumadıkların, benim yazamadıklarım.
Sessiz bekleyişlerim var,
Senin inanmadıkların, benim kaybettiğim inançlarım.
Uyanık.
17 Temmuz 2020
Sohbetler
Ne zaman yüksek dağlarda sessizlikler içinde olsam, tüm bu kalabalık gördüklerimi mutlulukla resmedebilirim. Gökyüzü ve bulutlara elimi uzatsam, avuçlarıma konacakmış gibi olurum. Benden bir o kadar uzak olup, bir o kadar yakın olabilen güzellikleri seyreylerim. Seyredebildiklerimi elbet...
Kımıldatmadan ağzımı, binlerce kelimenin büyüsünü paylaşırım neşeyle. Ben umutlarımdan bahsederim o yagmurlardan, ben hasretlerimi anlatırım, o rüzgarları, ben kabaran sol yanımı anlatırım o kelebeklerin narin kanatlarını... Laf lafı açar her defasında öyle çok ortak noktamız olduğunu anlarız ki mutlulugumuz huzurla bütünleşir.
Sohbetlerimiz öylesine uzamaya başlar ki konuşulanlardan gördün mü akraba çıktık bak muhabbetine döner. Böyle samimi ,içten huzur verici muhabbetten çocuksu duygularım gizlendikleri deliklerden fırlayiverirler. Hissedilmek, ne baş döndürücü, nede sarhoş edici denebilir ama büyük keyif zerkeder bana. Dünyanın bizim için biriktirdiği bir çok iş olmasa saatler, günler kalınır kendini bir bütüne dahil edebildiğin ölçüde.
Ne mi olur sonra ?
Kanatlanıp uçtuğum gökyüzü turundan tutunda bulutların üstünde ayaklarımı aşağıya doğru sarkmış, güneşin batışını seyre durmaya başlamış bene kadar gider sonu. Çiçekler sunarım bal yapan arılara, küçük dereler çizerim ağaç yollarına, şiirler okurum rüzgarda kanatlandırdığım.
Peki siz hiç nerede olursanız olun rüzgarın götürdüğü bu şiirleri duydunuz mu?
Sevgilerimle.
Uyanık.
16 Temmuz 2020
Mevlana
İki gün önce geldim Anadolu'nun nemsiz bir şehri olan Konya ya. Her gelişimde bir o kadar mutlu olsam da bir parçam kalıyor bir yerlerde. Adına ne denirse...
Yaz ortası zamanda sıcak ki ne sıcak ve esmeyen havanın bunaltıcı etkisi Istanbul'u aratıyor kesinlikle. En azından esen rüzgar biraz rahatlatıyor nem olmaması avantajıyla...
Sadece sıcak, nem ve esintiyle alakası bulunmuyor elbet Istanbulu istememin. :)
İnanın içimi dökmeye alışmış ve her fırsatta yazan birisi olarak benim bile yazmakta zorlandığımı inkar etmeyeceğim bu sıcakta...
Serin ve klimalı yerlere kaçmak gün içerisinde yapılacak en iyi aktivite olarak tescilledim kendi kendime... Tarihin unuttuğum veya bilmediğim kısımlarını her fırsatta tazeledigim benliğimi doldurmak için gittiğim müzenin müdürünün davetine icabet edip bir acı kahvesini içerken, duvarlara özenle yerleştirilmiş kaliteli birçok çerçeve içerisinde özlü sözleri izleme fırsatım oldu. Ayırt etmeksizin hepsi güzel olsa da bir tanesi ilgimi başka çekti ve bu anı, bu sözü unutmamak adına yazmak istedim sıcağa rağmen. :)
Mevlana bir sözünde;
"insanı gördüklerinden ibaret sayma göremediklerinde ara . içindedir hakikatin resmi dışı sadece bir manzara".
Bu söze istinaden günümüzde ne çok yanılgıya düşüldüğünü daha iyi görebiliyor insan derinlemesine düşününce.
Biz sanki dış manzaraya daha çok takılı kalıyor ve bir telaş içerisine giriyoruz. Yaptıklarımız, duyduklarımız, konuştuklarımızın yanında hissettiklerimizi karşılaştıramıyoruz çoğu zaman.
Dış görünüşümüz mukemmel olsun da gerisi hikaye misali bir duygu yükü içerisine giriyoruz bazı zamanlar.
Bu düşünceleri sarıp sarmalayınca, iç kısmımız öksüz kalıyor ve yalnızlığını yaşarken insan duygularının bir kısmını kaybetmeye başlıyor.
Popüler olan ne varsa sorgusuz süalsiz bağrımıza basa durmuşuz, olmayanı yok düşünmüş, nimetten bile saymaz olmuşuz. Bu öyle bir hırsa dönüşmüş ki bizden daha güzel görüneni çamur atıp kirletmek için can atmaya başlar olmuşuz. Kıskançlıklar, haset içimize dert olduğu zamanlar yaşar hale gelmişiz. Herkes için demeyeceğim tabi çoğunluk açısından. :)
Kusursuz hiç bir şey varmıdır ki şu hayatta ?
İlla bir kusur bulacaksak bir şeylerde önce iç kısmından başlayıp en son dış kısmına doğru yol almayı alışkanlık haline getirsek ya.
İskeleti olmayan bir yapı hayal edin ama dış görünüşü mükemmel görünüp dudak ısırtan türden olan ne kadar sağlam kalabilir ki dış görünüşle.
Yıkılmaya yüz tutmaz mı bir muddet sonra.
Beden eskir eskimesine de o iç dediğimiz kısım varya yani yüreğimiz fılizlenir sulandıkça. Hatta solar bazen hissiz kalınca ve sulanmadıkça.
Varsin yüreğimiz sağlam olsun...
Sevgiyle kalın...
Uyanık.
13 Temmuz 2020
Esinti
Bu günler sürprizlerle dolu. Güneşin yakmaya başladığı bir sabahın ilerleyen saatlerinde sonbaharı görebiliyor insan. Kendi içinde yaşadığı karmaşık duyguların bir kopyası resmen gökyüzünde izlenebiliyor...
Ansızın çıkan bir rüzgarın kendinden öyle emin esiyor oluşuna şahit olup, önüne katıp sürüklediği bulutların telaşını yadırgamıyor insan...
Hatta bu telaşlı hallerin yoğunluğuyla yüklenen bulutların koyu renklerinde dolaşıyor, bazende yerleri hafifce serinletecek birkaç damla yağmuru görebiliyoruz.
Yorgun düşen bulutlar rüzgarın insafıyla ilerliyorlar ve arada göz kırpan güneşin güleç yüzünü görüyorum.Yeşillerin karmaşasında kalmış her bitkinin sallanmasını seyrediyorum ufak bir çatının altında. Sıcak bir melodi dolanıyor dilime, solo konser veriyorum kendi kendime havaya inat sakince...
Bu seyre dalışlarım, bu içime haykırışlarım, hislerin bin bir türlüsünü yaşatıyor bana ve tüm bunlar; gökkuşağının renklerinden ibaret süzülüyor yavaştan...
Uyanık.
Moda
Yorgunluk biraz baş dönderse de dinlenmek herşeyi çözecektir. Biraz bedeni biraz gözleri biraz düşünceleri...
Sanırım aynı gökyüzü altında olsa da insanlar farklı yollarda farklı yağmurlarda kalabiliyorlar. Zamanı geçmiş elbiseler gibi hissediyorum. Modanın azizliği.
Eskisi gibi olmayacak eskisi gibi değer görmeyecek ki bunu kabullenmeli ve ona göre hareket etmeli.
Bir başka hikayede bir başka zaman diliminde kim bilir.
Uyanık.
12 Temmuz 2020
Değişmiş
Neden böylesin ?
Yüzün bir karış farkında mısın ?
Görmesemde biliyorum, görmesemde seziyorum aynada ki yansımanı...
Pekiiii söyle bakalım
Nedir senin için önemli olan, nedir ilklerin nedir değerlerin ?
Merakların, hasretlerin, özlemlerin, beklentilerin nedir ?
Sen kendinle yüzleş bu konuda, ben de gördüklerimle...
Bir değişim olmuş tesbitim,,, bulutlar farklı rüzgar farklı,
Yada öyleydi de yeni fark ettim sanki bilmiyorum.
Tatsız tuzsuz bi durum kısaca baktığım bu aynada ki yansıma
Yaşlanmış, biraz da salıvermiş hayatın ucunu gibi...
Umutsuz hallerin gözlerinden okunuyor. :(((
Uyanık.
11 Temmuz 2020
Gece
Karanlık olmadı ama görülmüyordu da her adımda ayağıma saplanan dikenler,
Kırılan heveslerin sayısı iki bilinmeyenli denklem oluyordu bugün de. Yoruldu yine gökyüzüne bakan gözlerim. Ufukta kaybolan güneş gibi bir hüzün kaplıyor içimi. Zamanla alışıyor insan ve bunu sevmeye bile başlıyor. Her gün; engel olamadığın bir gidişe çaresiz bakmak.
Bir şiiri daha kahvemle beraber tamamlayıp umutla yolluyorum bulutlara...
Gecenin karanlığına alışırken gözlerim,teskin ediyorum zapdetmeye çalıştığım hislerimi. Her günün ardına bir yaprak daha düşüyor meyve vermeyen ağacımdan. Bu şekilde zamanla çürüyeceği ve kökünden sökülüp atılacağı günü beklerken...
İyi geceler.
Uyanık.
10 Temmuz 2020
Çaba
Bir arayış içinde gibi bir his yayılıyor...
Ben burdayım, bakın, görün, ilgilenin demek oluyor bu yeni hareketler.
Ilgi bekleyen çocuk şımarıklığı...
Çaktırmadan, önemsemiyor gibi gözüküp deli gibi önemsenme beklendiği bariz belli oluyor. Benim gibi farkında herkes...
Şirin gözükme çabası da ayrı bi komedi.
Kıymet bilmez ruhların soğukluğu.
Yolun yolcusunun yapacağı hareketler bunlar. Karakterin gün yüzüne çıkması gibi...
Uyanık.
08 Temmuz 2020
Yine
Yine kesişti yollar, aynı bulutun gölgesi,
Ilık bir rüzgar dolanıyor yine eskisi gibi,
Ne çok özlemişim kesilmeyen umudu,
Ne çok özlemişim gerçeğe uzanmayı.
Huzura ramak kala zamanlardayım...
Uyanık.
07 Temmuz 2020
Azap
Kendini hiç bir yere ait hissedemeyen insanlar vardır hani, içlerinde iflah olmayan bir gitme isteği... Kalmalarına sebep olacak etkenleri sağlayamayanlara sitemli... Bulundukları yeri bir türlü sahiplenemeyen insanlar... Gittiği yolda mecbur kalanlar gibi, Konduğu yeri bir türlü sevemeyen çicekler gibi... İçleri hep buruk olan, nereye gitse bir yanı eksik kalanlar... Nereye gitmek istediğini, nerede mutlu olacağını bilmese de, hiç bir yere ulaşamayacağını bile bile durduramadığı gitme isteği... Mesele gitmek değil aslında. Kendi yolunu bir türlü çizememek. Aslında ne yaşadığı dünyada, ne iç dünyasında kendine bir yer bulamayanlar. Sonuçta bu azap onları tüketsede...
Uyanık.
Uyanık.
06 Temmuz 2020
Telef
Döndü mevsimlerde...
Delice esen sıcak rüzgar,
Ansızın yağan yağmur,
Ardına açan gökyüzü,
Birde güzel gökkuşağı,
Mis gibi toprak kokusu...
Gönlümde ki fırtına gibi,
Bir kabardı bir duruldu,
Sonunda güzel oldu ama
Çiçeklerim telef oldu,
Bahçem hepten kurudu...
Uyanık.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)